12.09.2023

...






 Meetings with Remarkable Men filminden bir sahne.Filmi izlemedim henüz. Daha önce Gurdjieff de okumadım ama izlediğimden beri aklımdan çıkmadı. Defalarca izledim durdum. Neden bu kadar etkiledi neyi hatırlattı bana? Dance scene diye yüklenmişti. Belki de gerçekten dans ediyorlardır ama ben de çok farklı bir etki bıraktı. Bu kadar basit gelmedi bana. Özellikle bir yerde ölüm gibi bir şeyler oldu. Şimdi eski ben olsa şu Sayat Nova izleyen, kimsenin izlemediği filmlere giden eski ben ,muhtemeldir ki bir yerlerde bir odada hala film izleyip duran eski ben, onu da hatırladım unuttuğum odada. Bilmem kaç katlı bir ev her odada farklı yaşlarda farklı benler. İşte onlardan birine misafir olmuşum gibi hissettim. Neyse diğerlerine göre durumu çok da kötü değildi. İhmal edilmek, aranmamak ya da göz önünde olmamak önceden beri çok da umursadığı şeyler olmadığından çok söylenmedi.

P.s Sayat Nova'yı nasıl tahammül edip izlemişim ,bunu neden görev edinmişim, bunu ikimizde anlamadık.


7.05.2019




Cocukluk cok odali bir ev benim icin bazi odalar cok gurultulu bazi odalar karanlik bazi odalarsa gunesli bir bahar gunu ikindisi.iste o gunesli odada darkwing duck var guffynin takimi var. Sabahin korunde cizgi film izlemek icin kalkmis o cocuk var ve hala tv basinda.o zamandan kalmis galiba izledigi bir seye cok anlam yuklemek ordan kendine kahramanlar ,arkadaslar edinmek onun yerine kendini koymak.Gece gece bunlari dusunuyorum. Bir anne ama bir cocuk olarak hala bir yanim o gunlerde kalmis olarak. Ne yapmam gerektigini bazen cok fena sasiriyorum...




 Ayni anda birden fazla seyi yapmam gerekince ve hic birine de yetemeyince. Ayni anda birbirinden farkli kitaplar okuyorum mesela.ve hic biri de bitmiyor.Ayni anda tasavvuf kitaplari ,sinemayla ilgili bir kac kitap.Sonra ders kitaplari var onlar benim ilacim, urartular var.Boyle zamanlarda sanki evde bir cok insan var ve ben hepsiyle ayri ayri ilgilenmeye calisiyor gibi.Sonra uyuyamamak, cok dusunmek cok tirnak yemek var. Aciller ,atesler,ilaclar var.bi endise bir uzuntu bir kendini unutus. Sonra yuzunde yeni bir cizgi goruyorsun filan oyle degisik zamanlar var. 

  
Bir de bir multeci aileye gitmistik bir gun. 3 cocuk vardi rutubetten yapilmis bir evde.gulmeyi unutmus kayitsiz bakislar vardi cocuklarin yuzunde.onlar aklima geliyor hep bu saatlerde. agliyorum ama artik gozyaslarim yuzumde iz birakiyor.mary de demisti ya gozyaslarim yazdiklarimi bozuyor diye onun gibi. 

27.07.2018



idi isimotri ve yine kendini hatırlattı Florya...Bir şeyler çizmeye çalıştım.Başarısız çizim denemeleri.Sonra bir fırat karikaturune karanlıkta kendi kendime kıkırdadım.Nasıl olduysa aklıma geliverdi Florya..Öyle oluyor.Filmler bitse de kahramanlar kafamın içinde yaşamaya devam ediyor ve bir yolunu bulup hiç alakası yokken kendilerini hatırlatıyorlar.
Savrseni Krug'taki cocuklar,Uxbal,Rosetta,Lilya,Mary,Gelsomina, 
Puslu manzaralardaki iki kardeş ve diğerleri.Bazıları böyle her fırsatta kendilerini hatırlatırken ,bazıları sanki hala o filmde devam ediyormus gibi yaşamaya.acaba ne yapıyorlardır diye düşünürken... Sanırım böyle böyle delireceğim.


11.07.2018

Nerdeydim




Yeni ev ,yeni hayat,sorumluluklar derken. Alismam gereken bir dolu seye alismam gereken bir suru sey daha eklenince...Gecis zamanlari,degisim zamanlari allak bullak olan endiseli birinden bahsediyorum.Epey zor oldu. Eve,muhite alisamadim ki cok da farkli bir yer degil -rutinlerinden vazgecmeyen biri icin oda degistirmek bile zor olurken- tahmin edersiniz .Misafirmis gibi evin sahibi gelecekmis gibi bir misafirlik icinde yasamaya basladim.Odasindan misafirin yanina cikmak istemeyen bir yabani, misafir agirlayip misafirlige giden bir misafir... Sonra bir kusmak cikti,ne yesem bir kusmak.Sonra o geldi.erkenden, dogmasi gereken zamani beklemeden, erkenden. Sonra endiseli kuvez ve bip bip sesleriyle yogun bakim ve el yikama jelinin kokusu. Neyseki cok surmedi. Sonra canhiras bir kosma.muhabbet kusum husama bile baglanmis,onun bakimi icin ugrasmis biri kendi cocugu icin kendini unuturdu unuttu.Aslinda hep bir yetersizlik hissi...Yazacak cok sey vardi ama gelemedim.Kendimle burayi ihmal ettikce yazamadikca sayfayi bile acamaz oldum.Bakmayinca yokmuş gibi olur,yokolur gibi geldi.yok olmamis...Anne melegin hic vakti olmuyordu zaten.Bana demisti.Anne melek cocuk melege artik buyu ben ikinize birden bakamam demisti.Hak verdim cunku o kadar guclu degildi.Film izlemeyince kitap okumayinca ,cocuk bakimi ya da yemek tariflerinden mi bahsedecektim.Buralari anne melege teslim edemezdim.Şimdi biraz gardini dusurdu ya da bilmiyorum belki de dusurmemistir. ama beni hatirladigi kesin.ihmal ettigi obur cocugu.

31.05.2018


Onunla evin duvarlarını karalarken,bak oğlum demiştim,bu Vincent Malloy tanısan çok seversin...


-Bak bu da Totoro, kendisi komşumuz olur.


Bir keresinde de oyun hamurundan Max Jerry Horovitz yapmıstık.

jigglypuff'ı biliyor, Geleceğe Dönüşü'ü biliyor.Kendisi 34 (otuzdört) aylık.Ona bildiğim her seyi öğreteceğim...

27.11.2014

bakmaklar


Hey,ben buradayım küçük odada.Kitaplığımın olduğu odada.Burada olduğuma göre tüm o koşuşturmalar bitmiş olmalı.Kına gecesini dahi atlatmış olmalıyım.Evet-Evet li kısmı kekelemeden geçmiş,takı merasimi bitmiş,tatile gidilip gelinmiş.Çamaşırlar yıkanmış, eve internet bile bağlanmış kadar zaman geçmiş,filmlere ve daha güzeli her akşam eve dönmesi iple çekilen ve daha önce görüşmek için nasıl bir hafta beklenilebildiğini anlayamadığım sevgiliye kavuşmuş bir şekilde , küçük odada yeni kanepede oturuyor olmalıyım.Burada olduğuma göre görev başarıyla tamamlanmış.Bunu düşünmüştüm eve yerleşirken.Gitgel eşyaları yerleştirirken.Bu koltukta hiçbir şey düşünmeden tavanı seyredecektim ya da duvarı.Öyle yapıyorum.Pencerenin bir yanında kitaplık var .Diğer yanda ütü masası ve elektrik süpürgesi.Arada onlara da bakıyorum.Yanımda bir kitap."Kendi içine düşenler ansiklopedisi".Masa üstünde yeni indirilmiş filmlerle adı tarihlerden oluşan bir klasör.İçindeki, ammada kötü çıkmışımlı fotoğraflara da bakıyorum.Kına gecesi için tuttutuğum dublor gelmekten vazgeçince ,kıyafet değiştirip katılmak zorunda olduğum kına gecesi fotoğrafları bile güzel görünüyor gözüme.İçindeyken garipti.Yani o gün.Tuhaf bir şekilde doğal yollardan bir antidepresan içirilmiş kadar rahat ve gülümserken salakça figürler dahi yapabilmiştim.
Vay canına,şimdi yarına ne yemek yapsamlı bir düşünce gelip geçti,hemen, az önce.Ben bunu düşünürken dışarıdan patates-soğancı da geçti.Evin sessizliğinden faydalanan yabancı apartman sesleri de odaya geliyor.Neyse,şimdi biraz da bundan bir sene öncesindeki halimizi düşünüp gülümsemem gerek.Bunu da mutfaktaki masada,perdelerin desenlerine bakarken düşüneyim..Gelirim yine.



7.11.2014



Kendi evimizde, beter böcek eşliğinde halıları sererken çocuklar gibi şendik.
charlie nin çikolata fabrikasında gezerken,"ilk hangi filmi izleyeceğiz" sorunsalının yanından da geçtip gittik. Fantastik bir açılış töreni... Bulaşık ve çamaşır makinaları bile çocukken gizli gizli aradığımız masal hattı müzikli. Durdugunda masal dünyası melodisi gibi bir melodiyle duruyor.Bütün o zor levelleri atlayıp bonus turuna gelmiş olmalıyız.(tam burada flashbackle zor aşamalar bir bir hatırlanır.Birbirimize ve evimize bakıp mutlu olunur sonra.)

Hayatınızın geri kalan kısmının fragmanıydı, bunu saymam yine gelin dedi Tim, giderken biz. Umpa lumpalar el salladı uzaklaşırken.



19.10.2014


Rosamund Pike... Daha önce onu izleyip izlemediğimi bile hatırlamazken bugün Amy dunne olarak tanıyıp hayran kaldım.Ne biliyim yolda görme olasılığım yok belki ama bir yerlerde karşıma çıkacak olsaydı "aha Amy Dunne geliyor" diyip arkama bakmadan kaçabilirdim.O kadar etkiledi o kadar arıza. Gone Girl'den sonra adını daha çok duyacağımızı sanıyorum ya da en azından benim gibi yeni farkedenler için öyle olacak.
Bu arada filmin Ben Affleck sevdirici ,evlilikten ise soğutucu,tırstırıcı bazı yan etkileri olabilir bazı bünyelerde.Öhm,bizde olmadı tabi ama siz yine de dikkat edin, :)

30.09.2014



Önce kitaplarımı toplarım diyorum.Filmleri, kitapları,ıvır zıvırlarımı. Kitaplarımızın bazıları aynı.Aynıları elememiz gerek.Oyuncak bebeğimle bilgisayarım bir de kuşlarım var benle gelecek olan.Naciye alışkın taşınmaya ama Hikmet 2 evinden ilk kez ayrılacak.Umarım zorlanmaz.
Giysileri toparlamak için daha erken hem zaten valizim de yok.Sırt çantam yetmişti bugüne kadar.İnsanın ömrünün geri kalan kısmını toparlayıp başka bir yere gitmesi için büyük bir valize ihtiyacı oluyormuş.Bir valiz almam gerekecek yani.Ben gidince oda zera'ya kalıyor.Dolapta yer açılacağı için çok mutlu zaten.Yorganım,yastığım,kanepem ,onlar da geri kalacak.Yeni yastık yeni yorgan,yeni tavan,yeni duvar...yeni kanepe.Yeni otobüs numarası,yeni adres.Yeni manzara.Bizim salondan ev yığınları arasında pamukşekerebenzeyen bulutlar ve bazı kuşlar.Orada,ağaçlar ve yeşil park.İleride köprü ve gelip geçen arabalar var.Ev sahibi amcayla teyze alt katımızda.Salon bize biraz yabancı ama küçük odaya film afişi yapıştırabiliriz diyoruz.Kitaplık da oraya.Projeksiyonu alamadım ama mkv film de oynatabilen dvd var.Filmler var.on beş sonbahar günü var.Kış da orda bizi bekliyor.





10.09.2014


-Perdeleri aldınız mı? Halıları? Evi tuttunuz mu?
Gelinliği seçmedin mi daha.
.
Duvarlar ne renkti?
.
.
.
-..onu ordan bunu da şurdan almalısınız.O olmazsa olmaz,bu olmazsa hiç olmaz.Zaten çok az kaldı,şunun şurasında ne kaldı,çoğusu gitti apazı kaldı,bayramı da çıkarsan ne kaldı ki.Zaman hemen geçer,anlamadan geçer,bi bakmışsın geçmiş gitmiş.zaten çok az kaldı,şurda ne kal..

+sakin ol ve şu filmi bi ara izle,çok sert ama dikkat et hayattan soğuyabilirsin.

12.08.2014

”Bu hayatta herkesin bir derdi var Cemal. Benimki de bu. Ölemiyorum. İyi bir şey sanıyorsun bunu di mi? Herkesler öyle sanıyor. Ama gel bir de bana sor. En berbat tarafı ne biliyor musun? Hiç kimseden hiçbir şeyden korkum kalmıyor. Ar damarı çatlıyor adamın. Doğru ne, yanlış ne, her şey karışıyor kafanda. Bu a.k. yüz sene önce neye inandıklarını bilsen çok gülersin. Ben biliyorum mesela. Yüz sene sonra neye inanacaklar onu da biliyor olacağım. Ya. Her şeyleri biliyorum ben Cemal. Ha, her şeyleri bilmekle hiçbir şeyi bilmemek aynı şey. Odun gibi oluyorsun işte. Onun için çok fazla kurcalamayacaksın meseleleri. Eninde sonunda ölecek olan birisin. Bu dünyanın derdini çözmesine imkan yok. Sen neye kızdın bu kadar? Deyiver bakayım bana...”

7.08.2014




"az kaldı", az kaldı" alarmları çalarken,ibre yeşilden sarıya geçmiş,turuncuya ve sonra kırmızıya geçmeye hazırlanıyorken ben, hangi kabloyu keseceğimi bilemeden,orda bir yerlerde odamda saatlerce boş oturup sıkılmayı başarmıştım.

silikonköpekfırın tutacağı dile gelip havladı.odam naylon torbalar,borcamlarla kuşatılmış.Uzaktan kumaştan ordular bana yaklaşıyor.Naftalinli sandık açılıp içindekileri odaya saçmış olmalı.Lifler ve patikler az önce buradan geçtiler.Kabul , şekillipilavçıkarıcı kalıbı almış olabilirim ama iskeletorlu mutfak önlüğüm var size teslim olmayacağım diye haykırdım.Tshirtümden ekrana yansıyan edi & büdüyle gözgöze geldik.Gülüyorlar,büdü bile gülüyor.Yer imlerindeki mobilya modelleriyle,şerbetli çikolata kare tatlısını,(kareden yapılıyor) görmüş olmalılar. Online film izleme linkleriyle,replikler ve ahmuhsinünlüsel sayfalar nerelerde kaldılar.İndirdiğim filmlerdeki karakterler dosyalardan çıkmış bana bakıyor.Size de sıra gelecek dedim.Yani sonra yani kasımdan sonra.Mesela taze fasulye yaparken,fasulyeyi ayıklarken mesela size de sıra gelebilir.Gülüp geçtiler,
dosyalara geri döndüler.

Annem içeriden seslenmiş,gel bak sana kapaklı plastik kap aldım demiş,uyumuşum ya da uyanmışım.Tam bunu yazarken çarmıha gerilişteki ayrıntıyı hatırlayıp ,annemi de rasyo... neyse.


7.07.2014




Bu saatler.onbeşkasımikibinondörtten bugünü çıkardığım saatler.
Aradaki zamanı diğer zamanları kıyasla hesaplıyorum.Şubattan bugüne geçen zamanla mesela,geçen yılın temmuzundan kasımına gidişle mesela.O arada yaptıklarımı hatırlamaya çalışıyorum,o araya sığanları. Aradaki mesafe çok mu az mı anlayamıyorum.Yapılması gerekenleri düşündükçe az ,gelmesini istediğimiz günleri düşününce çok gibi.Tam bu vakitlerde caddeden,Ahmet Kaya şarkısı çalan,Ahmet Kaya hatırlatıcısı araba geçiyor.Hep bu saatlerde geçiyor.Beni Vur'u hiç çalmayışından,Beş Şehir'i de hatırlatıyor.Beş Şehiri'i ilk izlediğimde kasım ayı ile ilgili bir fikrim var mıydı acaba.Doğma sebebim dışında. Altıkasımı da çıkartırsak, zaten sweet november i de izlememişken.Yokmuş.
Şimdi kasım var.Baktığım her yerde koskocaman harflerle onbeş yazıyor,kasım yazıyor.

29.06.2014





Boş mide mi yoksa dolu mide mi daha az ağrır,bunu öğrenmek için bir şeyler yemeye çalıştı.Boğazından geçerken büyüyen bir şeyler.Yiyemedi.

Aslında beyninin içinde ordan oraya çarpan,sonra kendi kendine iç içe geçip neye benzediğini bilmediği bir şeyi oluşturan resmin parçalarıydı midesini ağrıtan.Bazıları, annesinin bin beşyüz parçalık puzzle ı yaparken zorla oldurmaya çalıştığı parçalar gibi yanlış,bazıları yerli yerinde ya da değil,bilmiyor ya da hiç emin olamıyordu. 
Tüm bunları düşünürken,bilgisayar ekranına bakıyordu.o ciddi surat ifadesi ve gayet asık suratıyla.Kendini gördü ekranda.Tozlanmış ekranda.alnındaki çizgiyi gördü önce.Evet,kaşlarının arasında ki surat asma izi çok derindi.Bu görüntüyü beğenmedi.Baktığı sayfada yüzünden başka bir şey göremiyordu.Yeni sekme açtı,arka fonda koyu renk olan başka bir sayfa.Kayboldu.
Ağrı ve soru işaretleri arasında fonda bu kargaşaya hiç de uyum sağlamayan bir melodi çalıyor.Bu çok ünlü melodinin adını bilmiyor ama melodi Ravel'in Bolero'su.
Bir film belirdi kafasında muhtemelen melodinin geçtiği bir film.Halılar ve nedense çöl.Filmi hatırlayamadı ,adını bilmediği bu melodiyi nasıl bulacağını bilemedi.Filmi arasa,adını bilmediği melodinin geçtiği filmi...mırıldanmaya devam etti.




11.06.2014


Gelecek sene bugünkü melek, öncelikle evvelki seneki melek in sana selamı varmış.Yaşayacaklarını anlatınca çok sevindi.(Biliyosun filmleri anlatırken ağzımdan hep spoiler kaçırıyorum.)
Zamanın geçmesini sabırsızlıkla bekliyomuş. Bütün o filmleri bekle dedim. Rüzgar Yükseliyor'u bekle. 

Bunları hayatta olduğunu düşünerek yazıyorum tabiki. Oralarda durumlar nasıl bilmiyorum ama ben şimdilerde seni düşünüp mutlu olabiliyorum.Sen bana bakıp ne diyosun? Bugünler oradan da sıkıcı mı? 
Merak ediyorum da hani kürkçü han diye bi yerin varlığını ve ehemmiyetini öğrendiğimiz o sağnak yağmurlu cuma günü aldığımız ve kollarımın uzamasına sebep olan ,çeyreğim ağırlığındaki  yatak örtüsünü kullanıyo musun? Evet evet hani şu mısır çarşısında,kalabalıktan geçerken turistlere çarpa çarpa taşımak zorunda kaldığım yatak örtüsü. Kullanıyo musun onu? Hıhım bende öyle tahmin etmiştim.Hala tarzının değişmemesine sevinsemde lütfen kullan onu, olmaz mı?

Orda durumlar sakin mi diye sormak istedim ama sonra ülke gündemini düşünüp vazgeçtim.

Evlilik güzel olmalı,buluşmak için hafta sonunu beklememek ya da vedalaşmamak güzel çok güzel olmalı.
Aslında evde izlediğiniz ilk filmi merak ediyorum en çok. Biz şimdilik bi karara varamadık.Yeni bir filmi mi yoksa bizim için önemli olan ve tekrar tekrar izleyebileceğimiz filmlerden mi.En çok bunu merak ediyorum.Neyse tamam tamam ya söyleme ,spoiler vermeye başlama yine.Bazı huyların hiç değişmeyecek.


27.05.2014


Dünyanın en sıkıcı günü,yani yürümeye başlasam kasım ayına kasım ayında varamam arabayla bile çok uzak ,mesafesinde.
İki gün önce görsen de daha ayrılırken özlemeye başlamak gibi bir durum içindeyken işte o iki günden sonraki gün gibi hemde.

Sıkıcı ve annem hala iyileşmedi.Çat kapı misafir "aa odalar da ferahmış" ,geçmiş olsun ve hayırlı olsunları birbirine karıştırıp kokteyl yaptı,içtiler çaylarını.Misafir cimcimesi çocuğu abidikle gubidiğin kafesini sallarken yakaladım.(abidikle gubidik bizim nurhayatla hikmet 2'nin kod adları.Hikmet 2 her gün günün ilk ışıklarıyla kafamın içinde cikciklediği için onlara kızdığımda böyle haykırmaya başladım) Senin odan nerde diyip direk odaya dalmıştı.Komşuculuk adlı oyunu oynamak istediğini söyledi.Çocuklar benim de çocuk olduğumu görür görmez anlayabiliyorlar.Kendimi daha iyi kamufle etmeliydim! Bana misafirliğe gelmiş miş.Zaten bunu oynadığımızı söyledim ama anlamadı.Tam komşuculuk oyununa başlamış görünmez pastalarımızı yiyorken,müsade isteyip kalktılar.Çünkü hasta ziyareti bunu gerektirirdi.Cimcime,beni evlerine götürmeye çalıştı ama gelemeyeceğimi söyledim.Görünmez pastalarımı bitirmeliydim.Yine geleceğini söyledi giderken.Annesi  sandalyeleri birleştirip ev yapmasına izin vermiyormuş çünkü, öyle dedi.Bir daha ki sefere ev yapmaca oyunu oynamak üzere anlaşmaya varıldı,tek taraflı.

Akşam oldu hala sıkıcı,yarın da misafir gelebilir.Hafta sonlarını birleştirip kasıma ulaşacağım.

13.05.2014



ilk kez bir Wes Anderson filmini sinemada izledim.
İlk kez bir Wes Anderson filmini sinemada onunla izledim.
İlk kez bir Wes anderson filmini çok çok çok sevdim.İkimizde sevdik.Çok.
Filmin ilerleyen kısımlarında Bill Murray'i hala göremeyince birlikte endişelendik.Tamam en çok ben endişelendim.
İlk kez Bill Murray'i birlikte bekleyip,ilk kez Ralph Fiennes'e birlikte hayran kaldık.(ayrı ayrı hayran kaldığımız olmuştur.)
İlk kez bir Wes Anderson filminin sonsuza kadar sürmesini istedim.Ya da tamam bir kaç saat daha.Bir cumartesi gününü masala dönüştürebiliyorsa,nikahı Wes Anderson çekmeli dedim.İlk kez.


7.05.2014

"bakmaklar"


Yazacağım şeylerin aslında direk olarak İsmet Özel ile bir ilgisi yoktu.Ben, az önce aptalca bir sayfa kenarı reklamındaki "isme özel sonsuzluk kolyesi" yazısını,"ismet özel sonsuzluk kolyesi" okuyup kısa süreli şaşkınlık geçirmeseydim,göğe uzattığımız çok cumartesi olmasaydı,aklıma bakmaklar şiiri gelmeseydi,şiiri tekrar okumasaydım eğer,başlığa, bakmaklar yazmayacaktım.ve evet bu yazının az dozda da olsa İsmet Özel içermesi o salak reklam yüzünden.Yani aslında her şey dolaylı olarak bir İsmet Özel şiirine  bağlanabiliyoru da ispatlamış oldum istemeden.Ve hemde aşık ve şaşkınsan kendini onun bir şiirinde bulma olasılığın ikiye katlanabiliyor.Tam bunu yazarken aklıma şu geldi. Corpse bride'lı düğün davetiyesi olmazdı olamazdı.Biz nikahı Tarantino'ya çektirmeyi başarabilirsek belki bride olurdu. Pai mei olurdu.hattori hanzo kılıcı dahil değil.
Ama davetiyeye Turgut Uyar yerine İsmet Özel'den bir dize mi yazılsaydı.Ama ama arka fonda ille de Masar çalacaktı.

30.04.2014



İlk tanışma gününün,Neşeli Günlerdeki isteme sahnesine benzemesinden korkmuştum.Hayır annemle babam turşucu değillerdi ve limon-sirke anlaşmazlığına düşüp ayrılmamışlardı kaldı ki Ziya adında bir dayım da yoktu.Ve lakin Adile Naşit babanemdi.Ve öyle davrandı.Birden zil çaldı ,babanem gecenin süpriz konuk oyuncusu olarak salona daldı.
Ama ama isteme ve söz gününün (evet isteme günü) Yalancı Yarimdeki Alev'in (emel sayın) evine benzeyeceğini tahmin edemezdim.
Hatırlayanlar gülümsemiştir şimdi.Ferdi ve ailesi Alev'in evine gelecektir ve bunu duyan civar sokaklar Alev'in evine akın etmiştir.Benzer şekilde zil gün boyu çaldı durdu.Bizim evin salonunda minik bir akraba tribünü oluştu.
Ve nişan.Nişanla ilgili bir film tahmini edemiyorum şimdilik.Belki Bizim Ailedeki Feride ablanın evdeki düğünü şeklinde cereyan eder.Vecihi ,filmleri karıştırıp evi başımıza yıkmazsa güzel ve kalabalık bir gün olacak gibi :)

13.04.2014



Bugün, "yıldız şehriye salatası" "yıldız şehriye salatası" diyerek uyanmıştım.Şimdi ben bunu yazdım diye tarif arayanlar bloga gelip tarife dair hiçbir şey olmadığını görüp aman ya diyip sayfayı kapatacaklar biliyorum ve bu yazı gökten yağan köfteler de içermiyorken.

Öyle uyanmıştım çünkü günlerdir ne hazırlamam gerektiğini düşünüp düşünüp yemek sitelerine bakıp çıkıp değişik bir şeyler aramıştım.Ve salata olduğu iddaa edilen karışımlar içinde en ilgimi çeken de o olmuştu.Onun bizim eve geleceği,mutfaktan babamlarla konuşurken ki sesini duyacağım ve güp güp kalp atışları eşliğinde çay vereceğim gün için yıldız şehriye salatası.Yine aynı gün zamanı durdurmayı da deneyecektim.
-bunun yıldız şehriye salatası ile bir ilgisi yoktur
garip ki noah'la ilgisi vardır-
Yani uzun değil tabi bi an için bile olurdu.Yapamadım çünkü böyle şeyler yalnızca filmlerde olurdu.Böylece bir filmde olmadığımı kendime ispatlamış oldum.Sahici,gepgerçek.Önceki gün elini tuttuğum kadar gerçek.Zaman da donmayıversin ne yapalım.Gökyüzünden yemek yağdıran bir alette yok zaten.Flint ile Sam.
Yıldız şehriye salatası yani,gayet güzel bence.


31.03.2014





   



4.03.2014

"O benim gülüşümdür dibinde oturduğun"

 

Söylemek istediklerim bu kadar diyip geçebilirim.Ama bunu yapamam.Çünkü artık "bütün güzel ihtimallerin gerçekleşebildiği" yerdeyim.

İki ciltlik hayali yerler sözlüğünü karıştırmış,türlü rüyalar yardımıyla yolu bulmaya çalışıp bulamamıştım.Harita hep oradaydı ama onu görebilmek için gerekli süpersonik gözlerim yoktu.
Beni oraya ulaştıracak harfler de hep buradaydı.Söylemek istediğimi söylemek isteselerde benim yüzümden başaramamışlar ve her defasında gölgeliğe geri dönmüşlerdi.
Ama bir gün birleşip, ayaklanıp,isyan çıkartarak söylemek isteyip söyleyemediğim kelimeleri yanyana getirerek, beni şimdi olduğum yere ulaştırmayı başardılar.
Buraya ,yani "sahibine söylenememiş tüm dizelerin sahibini bulduğu" yere.Kahvaltıdan önce,altı imkansız şeye birden inanabildiğin yere.Hayaller dünyasının tam yanında.Çizgi film dünyasının az aşağısında.Onlar kadar güzel ama gerçek bir yere...

18.02.2014




Bu yazı öksürülerek yazılmıştır.Çünkü hastalık bitse bile öksürük biraz daha kalır ve en son o gider.Evde rahat öksürememek çok kötü,çünkü hemen doktora götürmeye çalışıyolar,burda rahat rahat öksürebiliyorum diye, arada titrek harfler görürseniz diye söyledim.

Haw bitti.Ama etkisi bitmedi,Arkanyadan tam olarak dönemedim.Jar'ı okuyuncada böyle olmuştu.Makam dağındaki hiç sonmeyen o lambanın oralarda bi yerlerde kalakalmıştım.Şimdi de bir köpek barındağından çıkamadım.Mikasa'yı oralarda bırakamadım.

Angst essen seele auf'u izledim.Saatlerdir açılış sahnesini buraya eklemek için uğraşıyorum ama yapamadım.Nasıl olmaz da olmaz internette olmaz.İçli arap müziği eşliğinde yağmurlu bir akşamda Emmi teyze, bir bardan içeri girer ve herkesin bakışları arasında masaya oturur...
Renkler,müzikle birlikte atmosfer çok etkileyiciydi,film de öyle. 

Her'de sesleri el yazısına dönüştüren bi program vardı.Keşke ama keşke kafamızdan geçenleri hemen o anda yazıya dönüştüren bir program olsaydı,hatta seslere bile.Konuşsana ya da yazsana salak dediğinizi duydum ama öyle değil.Konuşamadığımız ya da ağzımızdan harflerin çıkamadığı zamanlar için.İster istemez program bizim yerimize konuşsun diye.Neyse ben de şimdi tam anlatamadım.Tamam tamam böyle bir programa gerek yok :)


4.02.2014


Emekli babalar terlik giyerler ve evin içinde terliklerle dolaşırlar.Annemin terliğiyle babamın terliğini ayırtedebildiğimi keşfettim az önce.
Böyle abuk sabuk şeyler düşünürken buluyorum kendimi.Evde olmaktan sıkıldın sıkıldın sıkıldın ın terlik sesleri ,beni iş arama sitelerine yönlendiriyor.
çoğu zaman böyle evin ondörtkırk hali.yirmiüçotuzsekiz hali de böyle gerçi...

İnsanın başını matkaplarla delen,burnunu silmekten yorgun düşüren ve sesini arabeskteki Uğur Yücel'in sesine benzeten virüs sayesinde film de izleyemiyorum.
Bu virüs inatçı olduğu kadar sinema düşmanı.Burnumu silmediğim ender zamanlarda film aramama izn veriyor ama sağolsun.

Sahi Safety Not Guaranteed güzel filmdi.Sırf su üzerinde yüzen zaman makinası fikri için bile çok güzeldi.Neden gerçek hayatta böyle ilanlar verilmez ki.
Sahi bizim burda bugün üç sala verildi.İkisi kadınmış dedi babam,terliklerini giyerken.
Sahi Philip Seymour Hoffman da gitti.Galiba insan en çok kendinden bunaldığında ölüyor.
Öyle olmasa kaçıp giderdi.Ama gittiği her yere kendini de götürüyor.
Bunu dün düşündüm.İntiharlarla ilgili düşünürken düşündüm.
Philip Seymour Hoffman için öyle mi oldu bilmiyorum ama hala inanamıyorum öldüğüne.
Tek bencilce tesellim izlemediğim filmleri...

Breaking Bad'i de hala bitirmedim.

20.01.2014


Evler çok yüksek olmamalı.Anneler cam silerken fazla sarkıyor ve çocukların ağlamasına aldırış etmiyolar.Güneş camların silinmesini söylemiş.Ancak camlar silindiği için yağmur yağabilirmiş.Bu kural bile yağmuru yağdırmaya yetmeyecek gibi.Masanın üstünde Hikmetle nurhayat vardı ve açık camdan üşümesinler diye kaçırdım onları.Hikmet dışarıyı seyretmeyi çok seviyor.Biliyorum ilk fırsatta kaçma planları yapıyor.Kafes,büyük ve güzel olsa da kafes ,kafes işte.Sevgi ve bilge hiç gelmeyecek galiba.Cam kapalı ama tül hep açık.
ikibinöndört bana nanik yapıyor.Yeni yaş delirmek için ideal olabilir diye düşündüm.Annem cam silerken ona bakamadım.Normalde yanında durup onu tutmam ya da bezi sıkmam gerekirken.Çıkmama izin vermez ama camları artık ben silmeliyim diye de düşündüm.
Dün pasta kestiler.utandım biraz.Hediye olarak tasa,kaygı ve bol bol endişe kaldı.Akşam eve gelip bir sürü düşündüm.Bu yaşlar benim hesap ettiğim yaşlar değil.Acaba hayatımın kaçıncı sezonundayım diye düşündüm.Ya da hayatım kaç sezon.Evet hala Breaking Bad izliyorum.

10.01.2014




 Breaking Bad'e sonradan başlamak,kardeşlerim şekerlerini yedikten sonra çıkartıp şeker yemek gibi bi'şey. 
-Küçükken de öyle yapardım.Çikolatasını en son yiyen gıcık kardeş benim- 

Herkes bitti diye üzülürken ben sezon üstüne sezon deviriyorum.Pazartesi başlayıp üç sezonu bitirdim ve şimdiden ama bitecek üzüntüsü başladı bile.Artan heyecanla birlikte kalan sezonlarımı idareli izlemeliyim diyorum kendime ama kendim cevap veriyor ,bu pek mümkün değil melek.Hem merak ve hemde evdeki stratejik konumum gereği,odamdan pek de çıkmayışım diziyi iki-üç güne bitirebilmeme sebep olacak gibi.Yoksa bazı can sıkıcı konuşmalara muhatap oluyorum ki,Jesse'nin yo yo yo' lamalarını duymak çok daha iyi.Sahi Jesse'nin özünde iyi biri bence.

konuyla alakasız p.s. 

                               

isterse toruk diyebilir ama avatar'a gitmesin bence.İlle de izleyecekse üç boyutlu izlesin pek tabii.

5.01.2014




"gitme turnam vuracaklar"adlı türkünün Neşe'nin sesi,Kamil'in jest ve mimikleriyle akılda kalması durumuna Yozgat Blues'u iki kere izlemek diyoruz.Bunu bugün farkettim.
Türkü nerden aklıma geldi bilmiyorum ama Neşe ,kafamın içinde türküyü söylüyodu ve yanında Kamil vardı.(Yo hayır bu kötü bir yan etki değildir)


İsmet Özel'in "her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana." dizesiyle Yasemin'i hatırlama durumuna da ,
Sen Aydınlatırsın Geceyi izleme rekorunu kırma ihtimali diyoruz.(Evet ,buna çok yaklaşmıştık)

ikibinonüç böyleydi...
Bazı filmlere iki kere gitmek, bazı filmleri defalarca izlemek istemekten alternatif bir yıl oluşturduk.işyerlerinin,iki katlı otobüslerin ve lokal aneztezili göz ameliyatlarının dahil olmadığı üçyüzellisekiz günlük. (Üstelik bunu için geleceğe gidip gelecekteki kendimizle karşılaşıp zamanda bir kırılma meydana getirmemiz de gerekmedi.) 

iki film ikişer defa olmak üzere toplam üçyüzellisekiz film izleyip,onyedi kez sinemaya gitmek.onyedi kez sinemaya üçyüzellisekiz film izlemenize vesile olan kişiyle gitmek ,-bir takım rüyalarla birlikte- ikibinonüç'ün en güzel kısımlarını oluşturmuş oldu.



16.12.2013



"Hep beraber mutlu olduğumuz son cuma" adlı fotoğrafı çekileli onbir gün olmuştu.
Hüsam öleli sekiz gün.
Yirmi ocaklar fena halde peşimdeyken,yirmibeş bölüm çizgi film izlemiş dokuz yaşıma gelince iki de güzel rüya görmüştüm.Birinde Hüsam hala hayattaydı.
uyanınca sonra tekrar öldük.
Şiir okudum sonra kabahatler kanunu onikinci sayfada:
"saksıda aspirinleriz, boşlukta yelpaze/
ve matem ve matemler ve matemlerimiz/
hangi üzüntüyü kerteriz alayım söyle/
benden sana nasıl gidebilirim/
nasıldır mağlupların zalimliği söyle/
bir çaba fazlası ağustostur beynim/
bir çapa fazlası denizden gelen şehir/
alacakaranlık uykusuzluğunda ülkemin/
sabah yakın değil midir?"

bu gitgide yaklaşan ikibinondörtse sanırım iş buldum.



11.12.2013




Nurhayat üzgündü,evdekiler üzgündü.Hüsam ölmüştü.
Ben ağlıyodum.Durup dinlenip tekrar ağlıyodum.Uyuyup uyanıp tekrar ağlıyodum.
Düşünüp düşünüp tekrar tekrar ve tekrar ağlıyodum.Ağlama, üzülmeler,Allah'ın takdiri ömrü bu kadarmışlar,
sen kuşa bu kadar üzülürsen biz ölürsek ne yapacaksınlarla kovalandım.
Sanki içimi açmışlar ve beni tamire çalışmışlardı.Ama kapattıklarında bazı parçalar fazladan kaldı.
Onlar ağlama dedikçe daha çok ağladım.
Odama mahkum ettim kendimi.
Çünkü salonda hüsam vardı.Çünkü salonda Hüsam yoktu.
Hüsam ölmüştü ve benim içimde bir yerlere yerleşmişti.
Kalbimin üstünde oturdu bi müddet.Sonra diğer kahramanların yanına gitti.
Balkondaki önemsiz saksı önemli hale geldi.
Omzum önemsizleşti çünkü Hüsam ölmüştü.
Hep sağ omzuma konuyodu Hüsam.Sağ omzumdaki melek çok sevmişti onu eminim.
Babam çok sevme kaybedersin demişti,kaybettim.


Abartmıyorum,Hüsamdan bahsediyorum.


Hüsam benim Pokota'mdı.Himekonun Pokotası gibi.Belki sihirli kurdelam yoktu,saçım himeko'nun saçı gibi değildi ve hüsam konuşamıyordu ama olsun.Bu kadar yakınken kaybetmek.Başıma ilk kez geliyor.
Öteki dünyada tanıdıklar vardı ama bu kadar yakınım ilk kez gitti.
                                     

26.11.2013





Aslında ona Küf diyebilirdik.İsmi Küf olabilirdi.Küf'ü izlediğimiz gün aldığımızdan o da biraz Küf'le ilgiliymiş gibi yani.Ama Nurhayat oldu ismi çünkü evde onu bekleyen Hüsamettin'di.
Koskocaman Hüsamettin Tambay'a Nurhayat olurdu,oldu.Tamam,Tehlikeli Oyunlar'da böyle bişey yoktu ama ortaya Hikmet'in bir şekilde çıkması da gerekiyordu.Hatta Sevgi'nin ve Bilge'nin de.
Bir ilişkinin bütün gelişim aşamaları gözümün önünde bir kaç günde ceryan etti..Hangisi önceydi bilmiyorum.Önce tanıştılar mı yoksa önce birbirlerini yadırgadılar mı.Sırasını bilmiyorum.Ama önce kesinlikle şaşırdılar, şaşkındılar.Ben en çok ilk bakışmayı merak etmiştim.Hüsam'ın Nurhayat'ı ilk gördüğündeki halini yani.En büyülü anda o andı.Epeyce bakakaldı kafesindeki şirin beyaza,Hüsam.Evet, Küf şey yani Nurhayat babamın değişi ile Safinaz beyazdı hem de mavili.
Aslında onlarla ilgili bir fotoroman bile yapabilirdim ama yapmadım.

Ne diyodum Küf.

Ercan Kesal kimi oynuyorsa gerçekten o gibi.Karakterlerinden bir karakteri alıp seçemiyorum.Yavuz,Basri,muhtar ya da kan ağlayan doktor.Film bitse bile yaşamaya devam ediyo bi yerlerde sanki.
Film tren raylarınca devam etti.Sonra geldi bam diye bi yere vurdu.Olumsuz olarak değil ama.Beni uykudan uyandırdı geldiğimiz yer.
Sonra aklım orda kaldı,o odada...
Sinema salonunda daha doğrusu sinema odasında başka bir filmi de hatırladık.Kısa Süreli Gözümün Nuru Flasback'i.Çünkü yönetmeni de ordaydı.

Evet ne diyodum Küf.

Etrafındaki insanları gözleri pörtleyinceye kadar sıktırıp seven Elmayra kod adlı Irmak'ın mektubu bi de.Onunla ismimizin sonundaki sert ünsüzler ve 10 yaşında olmanın dışında pek benzer taraflarımız yok aslında.Ama yine de işten ayrılırken mektup yazmıştı bana.Belki zorla oynattığı oyunların karşılığı olarak.Şimdi okuma eve gidince okursun diye de sıkı sıkı tembihlediğinden Küf'e kadar kaldı.O da biraz Küf'le ilgili oldu ilgisi olmasa da.

p.s.kısaltılmış sadeleştirilmiş,yazılmak isteyip yazılamayanlar yazılamamıştır.

12.11.2013


Kardeşim tencere aldı.Annem sen de tencere al dedi.Kampanyası varmış.Seramik tencere seti almamız gerekmiş.Seramik tencere seti her eve lazımmış.
Sonra çatal/bıçak/tabak seti almak gerekirmiş.Bunları alana kahvaltı takımı da hediyeymiş üstelik.
Peki en uygun projeksiyonu nerden alabilirim anne?
Cevap gelmez...

             
Geçen gün Hüsam'a eş almaya gitmiştim.Kuşçu kendisini görmem gerek dedi.Hüsam geldiğinden beri ilk kez dışarı çıktı bu sayede.Kafesi sıkı sıkı tuttum.Karşıdan karşıya geçerken çok dikkat ettim.
Ve yolumuzu da hiç bir kedi kesmeden kuşçuya varabildik.Bence kuşçu kuşları pek tanımıyordu.Ayrıca ismi kuşçu diye aklınıza "Kuşçu" gelmesin.Öyle değildi.
Kuşları minik kafeslere kapatmıştı ve ortalıkta kaynayan bir çaydanlık da yoktu.
Kuşlar çok çaresizdi.Belki birer kanatları olduğunu bile unutmuşlardır.
Kafesler çok küçüktü ,kuşçu Hüsam'a çok küçüksün dedi. Daha büyümeliymiş.Kız bile olabilir dedi Hüsam için.O'nu tanımasak bizi inandırabilirdi ama Hüsam erkek.Biliyoruz çünkü ismi baştan beri Hüsam'dı
Ve burnu da yeterince mor.Vitamin alıp ordan bir an önce çıkmak istedik.Hüsam çok kızdı ama belli etmedi.
Giderken kafesteki kuşlarla vedalaştı."Sizi kurtarıcam "demiş olmalı.
Kuşlar gerçekten çok çaresizdi.
Aklımız onlarda kaldı...



6.11.2013



Hüsam,ikibinonüç yılında sanırım eylül başında bir muhabbet kuşçusu abinin tavan arasında doğan yüzlerce kuştan biriydi.Sonra hayal olmaktan çıkıp, kardeşlerinden ayrılıp ,mecidiyeköy üzerinden aktarmalı olarak bizim eve geldi.Kafesin en dışına,salonun ise baş köşesine geçti.Biz onu ilk geldiğinde kuş sanmıştık siz de öyle sanabilirsiniz.Evet bir kuştur ama sadece bir kuş değildir.
Kendisi Tehlikeli Oyunlar'dan tanıdığımız Hüsamettin Albayın adaşıdır.Yani bir yanıyla Hikmet'tir de.Ve zaten daha çok Hikmet gibi davranmaktadır ancak göbek ismi Gökhan'dır.
Bizim evdeki ismi ise kısaca Hüsam.
Hüsam,Arnavut Şevket amca gibi lezzetli çipetpetler çıkaramasa da söyleneni anlıyor.Uzun süre baktığınızda hipnotize eden boncuk gözleriyle büyüleyici bakışlar atabiliyor.
Bunu yanında zaten yenmiş tırnaklarınızı yiyebilir.Başınıza talih kuşu olarak konabilir.Bir çok kere kendini toka zannetmişliği bile var.

Sonra ,uzaya çıkan ilk kuş ünvanını alamasa da bizim evin lambasına takılan ilk kuş ünvanını kaptı kendisi.Üstelik henüz bir uzay filmi izlememiş ve ona Gravityi'i bile anlatmamışken.
Maceraperest olduğuna da biliyoruz çünkü annemin kıymetli çiçeklerini yiyerek hayatına heyecan katıyor.Bir çok kere uyarmama rağmen tehlikeli bölgeye uçmaktan vazgeçmedi.Evet ,ona adrenalin bağımlısı bile diyebiliriz."İkimizi de evden atarlar" yalvarmalarıma rağmen vazgeçmeyerek cesaretini de kanıtladı.
Ama zaten anne azarını çizmeli kedi bakışlarıyla savuşturabiliyor.


 Hüsam'dan haberler şimdilik bu kadar.Yasal olmayan uyarı olarak şu dizeleri de yazmam gerek ancak:

"yalan! bir kuş resmi çizmek istiyorsan kanatlarından değil sesinden başlamalısın
bir isim vermelisin seslere, seslerden isimler yapmayı öğrenemediysen hala"


21.10.2013



bu gif burada gülsün.

Bir filme giderken mezarlıkta yolunuzu kaybediyosanız,yolu gösteren amca birden ortadan yok oluyosa,tiyatroyu bulup,zamanında yetişip filme girecekken kapıdaki görevli abla ısrarla ikinci bilet mailini soruyosa,eve dönüş yolunda üstelik tam kapıya gelmişken bir arabayla burun buruna gelip kaza atlatıyosanız, bu gittiğiniz film ancak Onur Ünlü filmi olabilir.Ve zaten onun filminde rastlayabiliriz süper güçleri olan Cemal'le Yasemin'e...

Mezarlık dahil film çok ama çok güzeldi.
Zaten bu yüzden akla Beş Şehir'i getirdi.Eve gelip izlendi.Sonra tekrar en başa hop Yozgat Blues'a kadar getirdi.
Ben filmler arası gelgit yaparken bir de Cecilia çıktı karşıma.
Cecilia mutsuz ve umutsuz.Tek yaptığı ilk fırsatta sinemaya gitmek,film izlemek ve film izlemek.


The Purple Rose Of Cairo'yu izlemeye beşinci gidişinde olağanüstü şeyler oluyor ve
filmdeki karakter Tom Baxter ,perdeden çıkıp Cecilia'nın yanına geliyor.Filmdeki diğer karakterler dahil salondaki herkesin şaşkın bakışları arasında salondan ayrılıyolar birlikte...Sonra mı sonra gerçekle hayal birbirine karışıyor ve hatta bi ara Cecilia Tom'la filmin içine bile giriyor. Ve sonunda Cecilia gerçek dünya ve hayal arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor.
Yani yani The Purple Rose of Cairo'yu mutlaka izlemelisiniz.Kim bilir belki olağanüstü şeyler bile olabilir.
Mreyte ya Mreyte'yi de dineyin. Ama tüm zorlukları aşıp Sen Aydınlatırsın Geceyi mutlaka izleyin.

13.10.2013




Başıma bunların geleceğini bilemezdim.Yani bir çizgi film kahramanıydım sonuçta.Yüksek bir binadan atlasam bile bir bulutun üstüne düşüp paçayı sıyırabilirdim.
Bir brandaya takılıp geri zıplardım.
Asfalta çakılıp hemzemin olsam bile ayağa kalkabilirdim.
Coyote gibi işte.
Süper kahramanlık yapabilirdim.
Görünmez olur,zamanı durdurabilirdim.İnsanların ya da bazı insanların tamam sadece tek bir insanın düşüncelerini okusam da yeterdi.
(Süper kahramanlar güçlerini bazen kendileri için de kullanabilmeliler ama değil mi)
Evet bir çizgi filmdim ama işler hiç de öyle olmadı.
Süper güçlerim yoktu.
O yüksek yerden atlayıp zemine çakıldım.Ancak ayağa kalkamadığım yetmediği gibi ölmemiştim de.
Şanslı olsaydım ruhum bedenimden ayrılırdı ve bir melek tarafından bulutların üstündeki çizgi film cennetine götürülebilirdim.
Sonra da bir alarm sesiyle rüyadan uyanabilirdim mesela.
Ya da bana bir şans daha vermelerini ister geri dönerdim.
Olmadı işte.
Siz hiç beyoğlu göz hastanesine kaldırılan bir çizgi film kahramanı gördünüz mü?

12.10.2013



Ailede Adile Naşit rolleriyle tanıdığımız babanem, kolu kırıldığında kendine tek kollu Kimble demişti.İyi ama bu kimble da kimdi? 

Yaptığımız araştırmalara göre Kimble, Kaçak adlı filmin başrolündeki kaçaktı. Kimble'ın kaçak olmak dışında kolu da kırık mıydı bilmiyoruz ama babanem bu ismi unutmamıştı. 
ve bu her şeyi açıklıyor,babanemin de kahramanları vardı ve ben hastanede karışmamıştım.

p.s. görselin yazıyla ilgisi bulunmamaktadır.

p.p.s.görselin yazıyla Harrison ford dışında ilgisi bulunmamaktadır.Harrison ford kaçak ı oynayan kimble'dir ama yine de alakasız görsel çünkü yukarıda ki kare benim en sevdiğim indiana filmi, Indiana Jones and the Temple of Doom'dandır.