21.03.2009

Mat Bir Gündü...


Mat bir gündü.İnsanın içine sıkıntı veren cinsten.Yağmurun hemen sonrası.Göklere dokunsak yağmur yine bardaktan boşalırcasına üzerimize yağacaktı.Konuşsak yağmur yağacaktı yeniden.Penceren dışarı çevirsek başlarımızı yağmur yağacaktı.Birimiz ayağa kalksa,bir diğerimiz gözlerini sım sıkıya yumsa,derin bir iç çeksek,ellerimizle yüzümünü kapasak,geçmişe dalsak durduğumuz yerde yağmur yağacaktı.

Ne yaparsak yapalım gök üzerimize yağacaktı.
Ne yaparsak yapalım kent üzerimize yağacaktı.

Albümlerde bekleşen fotoğraflar apartman saçaklarına sinmiş kuşlar çöp kutularının altına sığınmış kediler kitap aralarına iliştirdiğimiz çiçekler fanilalanın kenarına iliştirilmiş muskalar üzerimize yağacaktı.
Hayat aramızda kalmış utangaç bir çocuktu sanki.
Kent susmuş ve söylenecek bir çift lafın merakına dalmıştı.

Susuyorduk öylece...

Göz göze gelsek kör olacaktık.Konuşsak sözler bitecekti ve söylenecek bir çift söz kalsın diye konuşmuyorduk.Geriye dönebilecek bir adım kalsın diye susuyorduk,konuşmuyorduk.

Bir konuşsak gök üzerimize yağacaktı.
bir konuşsak kent üzerimize yağacaktı.

Gelinlik giymemiş genç kızların yüzü kararacak,ıslak asfaltta oturmuş yaşlı adam bir daha kalkmayacaktı.üzerimizde binlerce göz,odanın her yanında binlerce kulak,hepsi durmuş ve ilk sözün tedirginliğini yaşıyordu.
henüz akşam olmadığı halde ortalığı uğursuz bir karanlık kaplamıştı.Bir sokakta yalnız başına bırakılmış gibiydik.İlk kez bunca zamandır kapı çalınmıyor,telefon çalmıyor,sokak satıcıları bağırmıyor,okuldan dönen çocukların sesi soluğu çıkmıyordu.

Sensizlikten ilk defa korkuyordum.

Hayat,herkesin sustuğu bir anda kulaklarımızı yırtan bir çocuk ağlamasıydı.

ah çocuk zamanlarım!
çokomel kutusuyla yakalayıp,örümcek ağına attığım sineklerin çığlıkları,bilet parası bulamadığım zaman otobüse kaçak binmenin tedirgin edici aceleciliği,öğle paydoslarında bir çorbayla yenilen bir bütün ekmeğin utancı.Orda olmaktan başka , her zaman diliminde olmaya razıyım.Yaşanmış tüm korkuları,boğazıma sarılan tüm tedirginlikleri,burnumu sızlatan tüm ağlayışlarımı yeniden yaşamaya razıyım.

Mat bir gündü.

İnsanın içine sıkıntı veren cinsten.Gözlerimizi kaçırıyorduk.
Mülteci kampları ekmeksiz kalıyor,hücrelerde kısık sesliölüm öyküleri anlatılıyordu.Biz susup son sözü dilimizde saklıyorduk.Son sözü ağzımızda toplıyorduk.

Konuşsak , gece üzerimize yağacaktı.
Konuşsak, kentin gözyaşlarıyla sırılsıklam olacaktık.
Konuşsak, akşamüstü koşuşturmaları kalbimizi paramparça edecekti.

Köşede üstüste yığılmış duran kitaplar,kültablasında birikmiş sigara izmaritleri,kapakları açık kalmışalbümler,kanal düğmesi kopuk radyo,gözlerini üzerimizden kaçırıyordu.Odada ne varsa başka yana çeviriyordu gözlerini.

Mat bir gündü.

Aslında biz ne yaparsak yapalım kent üzerimize yağacaktı.
Başını yerden kaldırdın ve gök gürledi.Özenle yazılmışmektuplar,akrebi yorgun saat,duvardaki solgun poster,sararmış tül perde savruldu.

Gittin ve kent üzerimize yağdı.
Gittin kent gözlerimden boşaldı.
gittin ve hemen ardından yağmur yağdı...



"Kraliçenin pireleri" adlı kitaptan