23.01.2011

Hey bayım; şu var ya; şu koca London Bridge…

Hey ben geldim.Yo yo tahmin ettiğin gibi değil ölmememiştim ki hatta bi yaşına daha bile girdim geçen perşembe ne akla hizmet olduğunu bilmesem de...
Ölmedim dedim de eee yorgunluktan ölmeyi saymıyorum tabi.Evet çok yoğun geçiyo günler.İş işte...Bu aralar daha da yoğun.Çünkü projenin marta kadar bitmesi gerekiyomuş da ama hala yapılacak çok iş varmış da veee bunun içinde hafta içi mesai yapmamaız gerekiyomuş da hatta da cumartesileri de çalışmamız gerekiyomuş  da vs. Ondan pek uğrayamadım, daha doğrusu uğradım da yarı uykulu bişey yazamadım.Öyle işte. Zaten anlatılacak da pek bişey yoktu ki.
Ne demiştim heh doğum günüsü.hiç sevmem kutlamayı yahu insan doğduğu günü niye kutlar ki. Vasiyet ettim herkese benim öldüğüm günü kutlayın diye.Evet evet aynen böyle dedim. Kızdılar tabi.Ama niye ki ?? insan gerçek yurduna geri dönüyo bence kutlanmalıdır.Ama onlar doğum günümü kutladılar.pasta almışlar bi de sağolsunlar. Kocaman ben pasta üfledim güldüm de kendime.Ama en çok sevindiğim de aldığım hediye.Murat Menteş'in "Dublorün dilemması" 'nı amışlar bi sevindim ki anlatamam.Hem işe geldiğimde masamda buldum, harikaydı. Başladım  okumaya ama ancak toplu taşıma araçlarında okuyabiliyorum şimdilik evde uyuklamaktan vakit kalmıyo.Okuduğum en güzel roman bence.Sonra korkma ben Varım'ı da alıcam tabiki.
Sonra ben de hediye aldım kendime. Alper Canıgüz'ün "Tatlı Rüyalar'ını aldım.Dayanamayıp Ona da başladımsa da iki kitap aynı anda iyi sindiremiyorum diye merakımı yenip bıraktım.sonra Gizli ajansı da alıcam tabi.Kitaplara boğucam kendimi böylesi hayat çok daha çekilir yeniden anımsadım.