29.05.2011



“öldürmek kesin konuşmaktır ama bir insanı tabanca ile öldürmek teorik olarak mümkün değildir.”
"biliyorum beni biraz kaba buluyorsun ama şiddete meyyalim vallahi dertten "
“yoksa mezarcıların emekli olurken küreklerini gömdüklerini mi düşünüyorsun?”
"hazırlayabildiğin kadar bomba hazırla, bulabildiğin kadar silah bul, edebildiğin kadar dua et; allah bizimledir oğlum
 
Musa Rami.

Cumartesi'den bu yana çok değerli bir film arşivinin küçük bi kısmını elimde bulunduruyorum.
Daha da iyisi diğer kısmının da listesinin elimde olması :)
Çok daha iyisi de izlemem gereken,not aldığım filmlerinde aralarında olması.
Bence define gibi bişey buldum diyebilirim.
Bu yüzden biraz heyecanlıyım.
Hepsini bi çırpıda izleyip bitirmemek için kendimi zor tutuyorum.
Ama zor da olsa ilaç niyetine her gün bi tane izlemeye ikna ettim kendimi.
Ya da iki tane diyelim.:)
Üstteki replikten de anlaşıldığı gibi Polis Filmini dayanamayıp izledim bile.
Harikaydı bence.Zaten Onur Ünlü yazıp yönetmişse ve Haluk Bilginer de oynamışsa kötü olması beklenemezdi.
Ancak tabiki beğenmeyenler ve eleştrilenler olmuş ve hatta
Haluk bilginer filme sahip çıkıp,bi takım eleştrilere de şöyle cevap vermiş;

"...bu film Türk sinemasına ayrı bir tür kazandırmıştır. Onur Ünlü özgün bir adamdır ve çok cesur bir adamdır.
Bu filmin değeri eminim daha sonra anlaşılacaktır zaten ne zaman sanatçılar
döneminden farklı ve/ya da ileri bir eser verseler dışlanmaz mı alın işte size günümüzde ki örneği.
Onur daha çok film çekecek, çok güzel filmler çekecek…
Ve ne olursa olsun hepsinde oynamak istiyorum.
Onur’a da bunu söyledim.
Bir rol olması gerekmiyor; figüranlık yapacağım her filminde; sette olacağım,
zorla…
Zorla gireceğim o filme…"


Evet bence de izlemelisiniz ve dahası "Tekvir suresi
"
 

ve son olarak;  

Mayıs ayında olabilecek gelmiş geçmiş belki de en soğuk ve kasvetli cumartesi gününe,çok ama çok üşümemize rağmen,
Çengelköy eşliğindeki güzel sohbet ve filmler için Gökhan'a
ve Jack ki blogu şudur,

(http://tehlikeliaklinitirafi.blogspot.com
 
tekrar teşekkür ederim :)


26.05.2011


Galatasaraylı genlerle doğduğumu saklayacak değilim.6 yaşına kadar da Gs 'li fanatik bi velet gibi davrandığımı da.Öyleydim,öyle yetiştirilmiştim.
Ağzımda emziğim( evet 1. sınıfa kadar da emzikliydim :/ ) maçları takip eder,babamlarla birlikte marşlar söylerdim.Galatasaraylı olduğum yetmiyo ve hem de fanatiktim.6 yaşında bi bebek ne kadar fanatik olursa.(Sanırım bu dönem hayatımın en yanlış dönemiydi diyebilirim ,hıhım evet. :l )
Aslında Fenerbahçeli olmamda bu fanatikliğin payı büyüktür.Tabi dayımın sarı-laci propagandalarını da es geçmemek gerek,ve türlü rüşvetleri de.
öhöm,neyse.
ne diyodum hayatımın dönüm noktası diyodum.
Altı yaşında bi velet için geçerli takım değiştirme nedenlerim vardı işte.
Üstelik dayım türlü çikolatalar alıyodu ve puan durumu en somut başarı ölçümdü ve ve Fenerbahçe'nin galatasaraydan daha çok puana sahip olduğunu öğrenmiştim.Bunu öğrendiğim o anda galatasaraya kızgınlıkla kafamda şimşekler çaktı, fabrika ayarlarıma geri dönüverdim.Ve artık Fenerbahçeliydim.

Bu ani karar ailede özelliklede babamda şok etkisi yaratmıştı.Babam gibi birinin kızı nasıl olur da Fenerbahçeli olabilirdi.? Nasıl,nasıl?
Epeyce tepki aldım.Onların gözünde dönektim ve hep öyle kalacaktım ve hala bile.Hayatımın iki sezonu bocalamakla geçti.Artık ailedeki sarı-kırmızı sevinç gösterilerine uzaktan bakıyodum.Fenerbahçeli ve yalnızdım da.Ama pes etmedim.İnsan hayatında bi kere takım değiştirebilirdi ve takım değiştirme hakkımı kullanmıştım.
Sonra Fenerbahçeye daha çok bağlandım evdeki azınlık olma halim beni fanatikleştirmişti.Zor dönemler geçirdim.galatasaraylı olmak bi yana Fenerbahçe düşmanlarıyla aynı evde yaşıyodum (derbi maçlarında gülen hep ben olsam da) kaybedilen her maç gözyaşına dönüşüyodu.Ve alaycı tezahuratlara maruz kalmakta var tabi.
Biz kazandığımızda spor programları izlenmezdi evde.ancak onlar kazandıklarında türlü spor programları izlenir de izlenirdi.Onlar yenildiğinde ben sesimi çıkarmazken,biz yenildiğimizde türlü alaylara mazruz kalırdım.Dedim ya böylece daha da koyu bi taraftar haline dönüştüm.

Yani Fenerbahçe'nin her galibiyeti,her başarısı benim için çok daha fazla önemlidir işte.
Bu evde,bu ailede.
Bu kadar laf kalabalığı bunun içindi,bunu anlatmak içindi evet.:)

Son maçta babamın türlü taktiklerine rağmen(günler öncesinden trabzon'nun şampiyon olması halinde bi fakire bi miktar para vericeni söylemiş ,adakta bulunmuştu.Yo trabzonlu değildi ama Fenerbahçe şampiyon olmasın da kim olursa olsundu.),Fenerbahçe'nin rakibi kimse onu destekleyen,renkten renge giren bukalemunumsulara rağmen,Şampiyon olduğumuz için,yüzümü güldüren bi tanecik Fenerbahçeme çok ama çok teşekkür ederim.:)

17.05.2011

De ki; olsun, bunlar da geçer!



"Bir tek sen kaldın hayatımda, dualarımı sırtına yasladığım.


Neden sustuğumu soruyorlar bütün gece. Artık neden konuşmadığımı.
Onlara bilmediğimi söyle. Söyleyecek çok şey kalmadığını anlat. Kadınların ahlarının üzerimizde kaldığını ve utangaç bir yüzle kelimeleri gizlediğimi söyle. Kurumlarının aşkına, şirketlerinin aşkına, okullarının, televizyonlarının aşkına incittikleri çocukların gazabından sözet. Ödeyemeyecekleri ağır bir hesabın kesileceği günü hatırlat.


Bir de deki; sakalları ıpıslak olana kadar ağlayan bir peygamberleri vardı. Bir parça onur, bir parça merhamet işte o kadar.


Yalnızca sen varsın, sözlerimi film karelerinden araklayıp da konuşmadığım. Hep sahici kaldığım...


Bu kargalar ne kadar yalnız kuşlar. Bunu yeni fark ettim. Yani hep tekbaşlarına dolaşıyorlar. Başka kuşlar kargalarla pek dolaşmıyorlar.Bir de şunu fark ettim; ben hiçbir karganın yüzünü net olarak görememişim bu güne kadar. Gözlerini hiç fark etmemişim.Bu sokakta ne kadar da çoklar? Bir de ıhlamur kokan bir yer var. Tam oraya geldiğimde duruyorum ve derin derin kokluyorum.


fark ediyorsun yine canım sıkılıyor.


Teksas ve Tommiks’i İtalyanlar çiziyormuş.
Biraz Otis Redding, biraz da Glenn Miller.
Öylece geçiyor zaman.


Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır!
Ancak…"



kraliÇenin pireleri,okuyup bitiremeyeceğimiz kitaplardandır.Tekrar tekrar okuyorum...

14.05.2011

bir artı bir , bir eder mi..




“…beni tabuta koymadan ve dua etmeden çıplak bir şekilde dünya’ya sırtımı çevirmiş, yüzüm toprağa bakar 
şekilde, bir isim ve mezar taşının olmadığı vaziyette defnedin… size vereceğim mektuplar yerine ulaştığı zaman; 
suskunluğumu bozmuş sözümü tutmuş olacağım… işte o zaman mezarıma taş koyup güneşe bakacak şekilde adımı 
yazabilirsiniz.”

etkilendiğim filmler çoktur,bu etkiyi uzun süre sürdüren filmler de.
Defalarca izlememe rağmen ilk kez izlermişçesine sarsıldığım filmler de.
Ama bazılarının etkisini anlatmak için sarsılmak kelimesi yetersiz kalır.Bunu ilk defa oldboy da yaşamıştım.Film 
bittiğinde dayak yemiş gibi hissediyodum.Beynim ağrıyodu ve şok geçirmiştim.Uzun süre etkisinden 
kurtulamadım.Ve bi kez daha izlemeye asla cesaret edemedim.İşte hayatıma böyle bi film daha eklendi dün gece.

‘içimdeki yangın – incendies..’

bi sayfada tanıtımını görmüştüm.Hemen incelemeye başladım.
Film Nawal marwan adlı kadının(ki bence kahraman) 
ikizleri Jeanne ve Simon ‘a bıraktığı vasiyetle başlar ve onlardan soylarını araştırmak için Ortadoğu ‘ya gitmelerini 
ister.Film newal marwan'ın lübnan’da hıristiyan ve müslümanlar arasındaki mücadelede yaşadıkları ve iç savaştan kesitlerle ilerler.

Sonra yorumları okudum.İzleyen herkeste benzer etkiler bırakmış.Yarısında bırakanlar olmuş,dayanamayanlar...
İzledim.
Gece yarısıydı ve karanlık oda daha da karardı.
Bu filmi izlemek yüksek bi yerden mütemadiyen düşüp ve sonra yere 
çakılmak gibi.Paramparça oluyosunuz.İzlerken insan olmaktan utanabilir,dünyadan bi kez daha nefret 
edebilirsiniz.

Acı,acı,acı,zulüm,savaş,sevgi...

sayfada,yazının sonunda , 
"aynalara bakamıyorum artık..."
yazılmıştı.
aynalara bakamayabilirsiniz.