30.07.2012

kısa, kısa ,kısalar- 3


>Toplu aile yemeklerinde o büyük sofranın yanına kurulmuş çocuk sofrası vardır ya hani.
Küçükken hüzünlüdür,dramdır.Orda ,o büyük sofrada türlü süslü yiyecekler içinde büyükler! Sen,yaşıtların ve senden küçük veletlerle özensiz ve zaten çoktan talan edilmiş çocuk sofrasında.Dudak bükülür,içten içe darılırsın ya hani.Büyümek istersin istemesen de.
Aradan seneler ve seneler geçer.Lafa gelince büyüdün yaşlandın diyenler seni yine o çocuk sofrasına gönderirler.
Diğer çocuklar ,irili ufaklı kuzenlerle kafa dengi sofrada bu sefer hala büyümemiş olmanın tesllisini yaşarsın,gariptir

 
>>Sanırım sadece kış olimpiyatlarında oynanan bir oyun var.2012 olimpiyatlarında var mı diye baktım da göremedim.
eurosport da ne zaman görsem mantığını anlamasam da saatler boyu izleyebilirim o oyunu küçüklüğümden beri.
Böyle buz üstünde ellerinde süpürge olan insanlar piknik tüpe benzer bir topun yönünü değiştirmeye çalışırlar
ya da ben öyle olduğunu sanıyorum.
Amaç nedir bilmiyorum ama hipnotik bir şekilde izleyebilirim ben o oyunu ve hatta oynamak isterim.
Tamam ismini de buldum,"Curling!"
Olimpiyatlar demişken,sanırım benim idrak ettiğim ilk olimpiyat Barcelona olimpiyatlarıydı.trt 1 de tanıtım filmlerini ,maskotları hatırlıyorum.
Aslında Seul olimpiyatlarını da hatırlıyo gibiyim.
Naim süleymanoğlu onunla ilgili bir sürü hayal meyal bir şeyler ya da sonradan duyduklarım mı bilmiyorum ama tanıdık gibiler.
Bu arada 2000 sidney olimpiyatları sırasında da rüyamda Avustralya'da olduğumu ve olimpiyatları izlediğimi görmüştüm.
Ama artık böyle rüyalar görmüyorum.

 
>>> Zaman zaman abilik görevini de -üstüne vazife olmasa da - üstlenen erkek kardeşlerle ilişkiler kimi zaman çok zordur.
Onlarla iyi geçinmek gerekirken arkadaş olmaya çalışmak kesinlikle yanlıştır.
Çünkü anlattığın şeyleri aleyhinde delil olarak kullanma olaslıkları vardır. Bunu aranızda yaşanan ve kendi çıkarına aykırı en ufak bir sorunda
imalı sözlerle belli eder zaten.O kardeştir ve öyle kalmalı.
Kimi zaman anne-babayla işbirliği içine de girebilirler dikkat edilmelidir!
Ayrıca arayı biraz seyrek tutmak her zaman daha iyidir.
Böylece onun ütü gibi ayak işlerini de yapmak zorunda kalmazsınız :P


>>>> Arkadaşlarıma film tavsiye ederken ya da aile eşrafına bir filmden bahsedip izleme yönünde baskı yaparken ki halim yukarda gördüğünüz Umut Sarıkaya karikatüründen pek de farklı değil çoğu zaman :)

23.07.2012

kısa, kısa ,kısalar- 2


-Küçükken izlenip rüya mı gerçek mi karıştırılıp hayal meyal hatırlanan filmler listesi Madde 8: Houdini.
Houdi'nin (ki Tony Curtis abidir) tehlikeli numaralarını
nefesimi tutup izlemiştim.Sanki buzulların altında rekor denemesi yapan,su dolu cam fanusa üstelik de eli kolu kilitli deli gömleği ile dalan benmişim gibi.Filmde bir de ruh çağırma sahnesi vardı yanlış hatırlamıyosam.
Pencerelerin kapanıp açıldığı,perdelerin uçuştuğu,korkarak izlediğim.
Ne güzel ne büyülü filmdi Houdini!

--Geçen sene bu gün ne yapmıştım gereksiz bilgiler veri tabanına göre geçen sene bugün
Fanny och Alexander -ki izlediğim ilk Ingmar Bergman filmidir- ve/veya The Romanovs: An Imperial Family
-Romanovy: Ventsenosnaya semya-izlemiş olabilirim.
Geçen sene bugününün iki gün öncesinde ise Mary Poppins'i izlediğimi net bir şekilde söyleyebiliyorum.
Ancak ondan sonraki günü hatırlayamıyorum ve hangi filmi izlediğim muamma.
Evet sabaha karşı bunu düşünüp uyuyamıyorum!

 
---"Melek senin adın neden melek" demişti bakkal amca.Her ekmek almaya gidişimizde kafa karıştırıcı zor sorular sorardı.
"meleklerin cinsiyeti yoktur ki.erkeklere neden melek ismi verilmiyo bunu düşün.Annenlere sor bakalım."
Sordum neden diye.Çünkü babanem istemiş.çünkü çok severmiş,kura çekmişler melek çıkmış.
"ee peki neden erkeklere de melek ismi verilmiyo,meleklerin cinsiyeti yokmuş ki" dedim..
"??%&!! "cevabını aldım.
Sonra epeyce bir süre ekmeği başka bakkaldan almak zorunda kaldım.
Sahi neden erkeklere melek ismi verilmiyodu.
Tamam buldum onlara rıdvan,cebrail ya da israfil gibi büyük önemli meleklerin ismi uygun görülmüş vakti zamanında.
Sonra o isimler erkek ismi olarak kazınmış hafızalara,erkeklere verilmiş.
Bir toplumun bakış açısı işte.Dinen doğru mudur değil midir bilmiyorum bakkal amca.


---- Looney Tunes kahramanlarının en iticilerinden Foghorn Leghorn adlı çok konuşan iri horozu hiç ama hiç sevmezdim.Hep onun düşmanı köpeğin tarafındaydım.Her zaman ona haddini bildirirdi köpekciğimiz.Bir de tam olarak ne olduğunu bilmediğim minik bir kuş cinsi tarafından yerden yere vurulurdu.Yukarda resmini gördüğünüz çok bilmiş civciv oğlu her zaman ona zor sorular sorardı.
Neyse neyse o zaman;
yaşasın Speedy Gonzales diyoruz. "yepa, yepa, yepa!
andele, andele!" diyerek uzaklaşıyoruz.




18.07.2012



En iyi açılışa sahip filmler diye bir yazı gördüm şurda 12 tane film seçmişler.
Bir kaç tane de ben ekliyim dedim. 

Birinci ,Saving Private Ryan'nın açılışındaki Normandiya çıkarması sahnesi ki gerçekten çok fazla etkileyiciydi.Kafamı eğdiğimi hatırlıyorum kurşunlar yağarken o dehşet anlarında.

  

İkincisi, Tom Waits-Dead and Lovely ile wristcutters a love story'nin muhteşem açılışı.
İnsanı intihara özendiren bir tarafı da yok değil bu sahnenin. Bence eğer insan intihar edecekse böyle intih... öhöm, evinizde denemeyiniz.


Üçüncü daha dün izlediğim Ghost World filminin başındaki çılgın dans sahnesi bence çok şeker bir başlangıçtı filme.


ve yine daha yeni izlediğim Wim Wenders masal filmi Der Himmel Über Berlin'nin açılışındaki o etkileyici şiirli başlangıcı da ekleyebiliriz.

Kimbilir unuttuğumuz başka hangi filmler vardır demişken  İnglourious Basterds da aklıma geliverdi şimdi.
Aslında sıkı bir çalışma ile sağlam bir dosya da hazırlanabilir en iyi başlangıca-en muhteşem finala sahip filmler ve hatta en etkileyici sahneler diye...
Neyse bunlar birden aklıma gelenlerdi. 
Unutmadan,yüzlerce ve yüzlerce kere bıkmadan izlediğim Çağrı filminin başlangıcı da harikadır.Çağrı'nın sadece başlangıcı değil aslında her sahnesi ayrı etkileyici ayrı önemlidir.Onu ayrı bir yere koymalıyız başlı başına baş köşeye.Ancak Çağrı'yı sadece Uhud Savaşı'na kadar izleyebildiğimi de söylemem gerek.Hamza'nın şehit edildiği sahneye ve büyük imtihan Uhud'a yürek dayanmaz.:|

Geçenlerde ironik bir şekilde zaman makinem Delorean ile birlikte lise arkadaşları yatılı toplantısına gittik.
Gitmek zorunda kaldık,kaçamadık.Halbuki tek isteğim Delorean'i eve sağ salim ulaştırmaktı.
Bu arada Delorean derken gerçekten bir Delorean'den bahsediyorum.Delirdiğimi düşünmeyin.Tamam onun bir oyuncak olduğu ayrıntısını söylemedim ama
inanın bana zamanda yolculuk yapabiliyor üstelik plütonyum olmadan.Ya da inanmayabilirsiniz :) 

Ne diyodum,arkadaş yatılı toplantısı ,
Maruz kalabileceğim sohbetleri az çok tahmin etmiştim giderken.
Tahminimde yanılmadım.
Bol abur cubur eşliğinde dertlenmeler dertleşmeler,geçmişle gelecek arasında kapana kısılmış insanların
sabaha kadar süren sonuçsuz sohbetleri.Hadi benim zaman makinem var ama bu insanlar zaman makinası olmadan gelecek ve geçmiş arasında mekik dokudular.
Ben kalabalığın arasına karışmayı denedim önce.Orda olanlar ve olmayanların kalabalığına.
Bir süre bu şekilde idare etsem de hop diye ensemden yakaladılar.Herkes teslim olmuş şu saçma hayat kuralları bıdı bıdılarına.
Yaşı kaç olursa olsun anne-baba söylemlerine.
Hayatımda hiç topuklu ayakkabı giymemiş olmam bile beni onların gözünde anormal yapmaya yetterdi yetti.
Ve daha böyle bir sürü şey...
Kendimi hem iyi hem kötü hissettim.
İyi hissettim her ne kadar umutsuz olsam da bu dünyanın gerçek bir dünya olmadığını biliyorum.
Bu düşünceye sığınıyorum ben bu düşünce bana teselli veren.
Ve benim kaçıp saklanabileceğim bir şeyler var tam olarak ne olduğunu bilmesem de.Belki filmler belki hayaller
belki hiç gerçekleşmeyecek olağanüstü olaylar ama varlar.
Üzüldüm çünkü hayat çoğunlukla onların anlattığı gibi bi şey.
Uyum sağlamak bir şekilde kabul etmesek de bazı şeylere katılmak ya da maruz kalmak zorundayız çoğu zaman.
Bunun güçlüklerini düşündüm.
Bir şekilde bizden istenen yapmak istemesek de kendimizi yapmaya zorunlu hissettiğimiz şeylerin varlığı ,
günün birinde bunlara teslim olmak düşüncesi insanı korkutan.
Hayallerine ulaşamamış insanlar bir şekilde mantık dediğimiz şeyden bahsedip ama aslında hiç mantıklı olmayan bu şeyleri istemeye başlıyolar.Bunlara şahit olmak üzücü...


p.s. Yukarıyı okudum da şimdi amma da laf salatısı yapmış aynı şeyleri evirip çevirip yazmışım.O kısımları boşverin.Eğer Mulholand Drive'ı bir kere izleyip anlamayıp ve sevmediyseniz ona bir şans daha verin.Bir bulmacayı çözer gibi.İnanın bana bu sefer anlamaya başlayıp seveceksiniz.Hatta üçüncü kere izlemeyi bile düşünebilirsiniz.


1.07.2012

kısa, kısa ,kısalar.


-Geçen Hafta Trt 1'de Bir Zamanlar Anadolu'da vardı.Aslında elimde dvd si olmasına rağmen bir türlü cesaret edip ev halkına izletemediğim güzide filmimi sonunda izletmeyi başardım.
Başlarında bekledim,filmi ben yapmışım gibi savundum,sahiplendim yer yer açıkladım ama sonuna kadar izletmeyi başardım.O harika yemek sahnesine,muhtara bayıldılar.Zaten o sahneye kadar dayabilirlerse filmi seveceklerinden emindim.Finalde nedense bi entrika arayışı içine girip doktorla,savcının karısı arasında bir ilişki kurmaya çalıştılarsa da Nuri Bilge Ceylan'ın tarzını sevdiler gibi.Belki bi gün onlara Mayıs Sıkıntısını da izletmeyi becebilirim.Rahmetli Mehmet Emin amcayı da sevebilirler...

-Yemek yiyememe durumu ya da iştahsızlık mı diyeyim öyle bir durum var başımda epeydir.Karnım acıksa da canım hiç bişey istemediğimden yiyemiyorum.Sofrada geçirdiğim süre en fazla beş dakika.Eskiden günün her öğünü kahvaltı yapabilirim sanırdım ama öyle de değilmiş.Kahvaltının da sadece çay kısmı cazip gelen.Sanırım yemedikçe yiyememeye başlıyosun ve günden güne iştahın kayboluyor.Bi tek çaya olan ilgim alakam azalmadı,hem de sıcaklara rağmen!

-Mystic River'da Tim Robbins'i sanırım ilk kez dublajsız izledim.Çok garip ama sanki kendi sesi ona ait değilmiş gibi geldi.Shawshank Redemption'da Yekta Kopan'ın sesinden izlemiştim O'nu ilk.Kafamda o sesle bütünleşmiş.Tıpkı Marty Mcfly'da olduğu gibi.



-Ninja Kaplumbağalardaki Rafael'in durumu... Eğlenceli Michelangelo,lider Leonardo ,zeka küpü Donatello,peki ya Rafael? Küçükken roller kapıldığı için Rafael olmak zorunda kalan çocuğun dramı diye bir şey var.



-Limbo adlı bir oyuna başladık bugün.Ben pek oyunları takip etmem.Yani en son neighbours from hell ve nba live 2004'lerde kaldığımı düşünürsek...Limbo'yu oynamaya başladığımda kendimi bir animasyon filmin kahramanı gibi hissettim.Kapkaranlık atmosferi garip bi şekilde içine alıyo insanı.Benim gibi yeni duyanlar varsa indirip denemelisiniz.