16.12.2013



"Hep beraber mutlu olduğumuz son cuma" adlı fotoğrafı çekileli onbir gün olmuştu.
Hüsam öleli sekiz gün.
Yirmi ocaklar fena halde peşimdeyken,yirmibeş bölüm çizgi film izlemiş dokuz yaşıma gelince iki de güzel rüya görmüştüm.Birinde Hüsam hala hayattaydı.
uyanınca sonra tekrar öldük.
Şiir okudum sonra kabahatler kanunu onikinci sayfada:
"saksıda aspirinleriz, boşlukta yelpaze/
ve matem ve matemler ve matemlerimiz/
hangi üzüntüyü kerteriz alayım söyle/
benden sana nasıl gidebilirim/
nasıldır mağlupların zalimliği söyle/
bir çaba fazlası ağustostur beynim/
bir çapa fazlası denizden gelen şehir/
alacakaranlık uykusuzluğunda ülkemin/
sabah yakın değil midir?"

bu gitgide yaklaşan ikibinondörtse sanırım iş buldum.



11.12.2013




Nurhayat üzgündü,evdekiler üzgündü.Hüsam ölmüştü.
Ben ağlıyodum.Durup dinlenip tekrar ağlıyodum.Uyuyup uyanıp tekrar ağlıyodum.
Düşünüp düşünüp tekrar tekrar ve tekrar ağlıyodum.Ağlama, üzülmeler,Allah'ın takdiri ömrü bu kadarmışlar,
sen kuşa bu kadar üzülürsen biz ölürsek ne yapacaksınlarla kovalandım.
Sanki içimi açmışlar ve beni tamire çalışmışlardı.Ama kapattıklarında bazı parçalar fazladan kaldı.
Onlar ağlama dedikçe daha çok ağladım.
Odama mahkum ettim kendimi.
Çünkü salonda hüsam vardı.Çünkü salonda Hüsam yoktu.
Hüsam ölmüştü ve benim içimde bir yerlere yerleşmişti.
Kalbimin üstünde oturdu bi müddet.Sonra diğer kahramanların yanına gitti.
Balkondaki önemsiz saksı önemli hale geldi.
Omzum önemsizleşti çünkü Hüsam ölmüştü.
Hep sağ omzuma konuyodu Hüsam.Sağ omzumdaki melek çok sevmişti onu eminim.
Babam çok sevme kaybedersin demişti,kaybettim.


Abartmıyorum,Hüsamdan bahsediyorum.


Hüsam benim Pokota'mdı.Himekonun Pokotası gibi.Belki sihirli kurdelam yoktu,saçım himeko'nun saçı gibi değildi ve hüsam konuşamıyordu ama olsun.Bu kadar yakınken kaybetmek.Başıma ilk kez geliyor.
Öteki dünyada tanıdıklar vardı ama bu kadar yakınım ilk kez gitti.