"Hep beraber mutlu olduğumuz son cuma" adlı fotoğrafı çekileli onbir gün olmuştu. Hüsam öleli sekiz gün. Yirmi ocaklar fena halde peşimdeyken,yirmibeş bölüm çizgi film izlemiş dokuz yaşıma gelince iki de güzel rüya görmüştüm.Birinde Hüsam hala hayattaydı. uyanınca sonra tekrar öldük. Şiir okudum sonra kabahatler kanunu onikinci sayfada: "saksıda aspirinleriz, boşlukta yelpaze/ ve matem ve matemler ve matemlerimiz/ hangi üzüntüyü kerteriz alayım söyle/ benden sana nasıl gidebilirim/ nasıldır mağlupların zalimliği söyle/ bir çaba fazlası ağustostur beynim/ bir çapa fazlası denizden gelen şehir/ alacakaranlık uykusuzluğunda ülkemin/ sabah yakın değil midir?" bu gitgide yaklaşan ikibinondörtse sanırım iş buldum.
11.12.2013
Nurhayat üzgündü,evdekiler üzgündü.Hüsam ölmüştü. Ben ağlıyodum.Durup dinlenip tekrar ağlıyodum.Uyuyup uyanıp tekrar ağlıyodum. Düşünüp düşünüp tekrar tekrar ve tekrar ağlıyodum.Ağlama, üzülmeler,Allah'ın takdiri ömrü bu kadarmışlar, sen kuşa bu kadar üzülürsen biz ölürsek ne yapacaksınlarla kovalandım. Sanki içimi açmışlar ve beni tamire çalışmışlardı.Ama kapattıklarında bazı parçalar fazladan kaldı. Onlar ağlama dedikçe daha çok ağladım. Odama mahkum ettim kendimi. Çünkü salonda hüsam vardı.Çünkü salonda Hüsam yoktu. Hüsam ölmüştü ve benim içimde bir yerlere yerleşmişti. Kalbimin üstünde oturdu bi müddet.Sonra diğer kahramanların yanına gitti. Balkondaki önemsiz saksı önemli hale geldi. Omzum önemsizleşti çünkü Hüsam ölmüştü. Hep sağ omzuma konuyodu Hüsam.Sağ omzumdaki melek çok sevmişti onu eminim. Babam çok sevme kaybedersin demişti,kaybettim. Abartmıyorum,Hüsamdan bahsediyorum.
Hüsam
benim Pokota'mdı.Himekonun Pokotası gibi.Belki sihirli kurdelam yoktu,saçım himeko'nun saçı gibi değildi ve hüsam konuşamıyordu ama olsun.Bu kadar yakınken kaybetmek.Başıma ilk kez geliyor. Öteki dünyada tanıdıklar vardı ama bu kadar yakınım ilk kez gitti.
26.11.2013
Aslında ona Küf diyebilirdik.İsmi Küf olabilirdi.Küf'ü izlediğimiz gün aldığımızdan o da biraz Küf'le ilgiliymiş gibi yani.Ama Nurhayat oldu ismi çünkü evde onu bekleyen Hüsamettin'di. Koskocaman Hüsamettin Tambay'a Nurhayat olurdu,oldu.Tamam,Tehlikeli Oyunlar'da böyle bişey yoktu ama ortaya Hikmet'in bir şekilde çıkması da gerekiyordu.Hatta Sevgi'nin ve Bilge'nin de. Bir ilişkinin bütün gelişim aşamaları gözümün önünde bir kaç günde ceryan etti..Hangisi önceydi bilmiyorum.Önce tanıştılar mı yoksa önce birbirlerini yadırgadılar mı.Sırasını bilmiyorum.Ama önce kesinlikle şaşırdılar, şaşkındılar.Ben en çok ilk bakışmayı merak etmiştim.Hüsam'ın Nurhayat'ı ilk gördüğündeki halini yani.En büyülü anda o andı.Epeyce bakakaldı kafesindeki şirin beyaza,Hüsam.Evet, Küf şey yani Nurhayat babamın değişi ile Safinaz beyazdı hem de mavili. Aslında onlarla ilgili bir fotoroman bile yapabilirdim ama yapmadım.
Ne diyodum Küf.
Ercan Kesal kimi oynuyorsa gerçekten o gibi.Karakterlerinden bir karakteri alıp seçemiyorum.Yavuz,Basri,muhtar ya da kan ağlayan doktor.Film bitse bile yaşamaya devam ediyo bi yerlerde sanki. Film tren raylarınca devam etti.Sonra geldi bam diye bi yere vurdu.Olumsuz olarak değil ama.Beni uykudan uyandırdı geldiğimiz yer. Sonra aklım orda kaldı,o odada... Sinema salonunda daha doğrusu sinema odasında başka bir filmi de hatırladık.Kısa Süreli Gözümün Nuru Flasback'i.Çünkü yönetmeni de ordaydı.
Evet ne diyodum Küf.
Etrafındaki insanları gözleri pörtleyinceye kadar sıktırıp seven Elmayra kod adlı Irmak'ın mektubu bi de.Onunla ismimizin sonundaki sert ünsüzler ve 10 yaşında olmanın dışında pek benzer taraflarımız yok aslında.Ama yine de işten ayrılırken mektup yazmıştı bana.Belki zorla oynattığı oyunların karşılığı olarak.Şimdi okuma eve gidince okursun diye de sıkı sıkı tembihlediğinden Küf'e kadar kaldı.O da biraz Küf'le ilgili oldu ilgisi olmasa da. p.s.kısaltılmış sadeleştirilmiş,yazılmak isteyip yazılamayanlar yazılamamıştır.
12.11.2013
Kardeşim tencere aldı.Annem sen de tencere al dedi.Kampanyası varmış.Seramik tencere seti almamız gerekmiş.Seramik tencere seti her eve lazımmış. Sonra çatal/bıçak/tabak seti almak gerekirmiş.Bunları alana kahvaltı takımı da hediyeymiş üstelik. Peki en uygun projeksiyonu nerden alabilirim anne? Cevap gelmez... Geçen gün Hüsam'a eş almaya gitmiştim.Kuşçu kendisini görmem gerek dedi.Hüsam geldiğinden beri ilk kez dışarı çıktı bu sayede.Kafesi sıkı sıkı tuttum.Karşıdan karşıya geçerken çok dikkat ettim. Ve yolumuzu da hiç bir kedi kesmeden kuşçuya varabildik.Bence kuşçu kuşları pek tanımıyordu.Ayrıca ismi kuşçu diye aklınıza "Kuşçu" gelmesin.Öyle değildi. Kuşları minik kafeslere kapatmıştı ve ortalıkta kaynayan bir çaydanlık da yoktu. Kuşlar çok çaresizdi.Belki birer kanatları olduğunu bile unutmuşlardır. Kafesler çok küçüktü ,kuşçu Hüsam'a çok küçüksün dedi. Daha büyümeliymiş.Kız bile olabilir dedi Hüsam için.O'nu tanımasak bizi inandırabilirdi ama Hüsam erkek.Biliyoruz çünkü ismi baştan beri Hüsam'dı Ve burnu da yeterince mor.Vitamin alıp ordan bir an önce çıkmak istedik.Hüsam çok kızdı ama belli etmedi. Giderken kafesteki kuşlarla vedalaştı."Sizi kurtarıcam "demiş olmalı. Kuşlar gerçekten çok çaresizdi. Aklımız onlarda kaldı...
6.11.2013
Hüsam,ikibinonüç yılında sanırım eylül başında bir muhabbet kuşçusu abinin tavan arasında doğan yüzlerce kuştan biriydi.Sonra hayal olmaktan çıkıp, kardeşlerinden ayrılıp ,mecidiyeköy üzerinden aktarmalı olarak bizim eve geldi.Kafesin en dışına,salonun ise baş köşesine geçti.Biz onu ilk geldiğinde kuş sanmıştık siz de öyle sanabilirsiniz.Evet bir kuştur ama sadece bir kuş değildir. Kendisi Tehlikeli Oyunlar'dan tanıdığımız Hüsamettin Albayın adaşıdır.Yani bir yanıyla Hikmet'tir de.Ve zaten daha çok Hikmet gibi davranmaktadır ancak göbek ismi Gökhan'dır. Bizim evdeki ismi ise kısaca Hüsam. Hüsam,Arnavut Şevket amca gibi lezzetli çipetpetler çıkaramasa da söyleneni anlıyor.Uzun süre baktığınızda hipnotize eden boncuk gözleriyle büyüleyici bakışlar atabiliyor. Bunu yanında zaten yenmiş tırnaklarınızı yiyebilir.Başınıza talih kuşu olarak konabilir.Bir çok kere kendini toka zannetmişliği bile var.
Sonra ,uzaya çıkan ilk kuş ünvanını alamasa da bizim evin lambasına takılan ilk kuş ünvanını kaptı kendisi.Üstelik henüz bir uzay filmi izlememiş ve ona Gravityi'i bile anlatmamışken. Maceraperest olduğuna da biliyoruz çünkü annemin kıymetli çiçeklerini yiyerek hayatına heyecan katıyor.Bir çok kere uyarmama rağmen tehlikeli bölgeye uçmaktan vazgeçmedi.Evet ,ona adrenalin bağımlısı bile diyebiliriz."İkimizi de evden atarlar" yalvarmalarıma rağmen vazgeçmeyerek cesaretini de kanıtladı. Ama zaten anne azarını çizmeli kedi bakışlarıyla savuşturabiliyor.
Hüsam'dan haberler şimdilik bu kadar.Yasal olmayan uyarı olarak şu dizeleri de yazmam gerek ancak: "yalan! bir kuş resmi çizmek istiyorsan kanatlarından değil sesinden başlamalısın bir isim vermelisin seslere, seslerden isimler yapmayı öğrenemediysen hala"
21.10.2013
bu gif burada gülsün. Bir filme giderken mezarlıkta yolunuzu kaybediyosanız,yolu gösteren amca birden ortadan yok oluyosa,tiyatroyu bulup,zamanında yetişip filme girecekken kapıdaki görevli abla ısrarla ikinci bilet mailini soruyosa,eve dönüş yolunda üstelik tam kapıya gelmişken bir arabayla burun buruna gelip kaza atlatıyosanız, bu gittiğiniz film ancak Onur Ünlü filmi olabilir.Ve zaten onun filminde rastlayabiliriz süper güçleri olan Cemal'le Yasemin'e... Mezarlık dahil film çok ama çok güzeldi. Zaten bu yüzden akla Beş Şehir'i getirdi.Eve gelip izlendi.Sonra tekrar en başa hop Yozgat Blues'a kadar getirdi. Ben filmler arası gelgit yaparken bir de Cecilia çıktı karşıma. Cecilia mutsuz ve umutsuz.Tek yaptığı ilk fırsatta sinemaya gitmek,film izlemek ve film izlemek.
The Purple Rose Of Cairo'yu izlemeye beşinci gidişinde olağanüstü şeyler oluyor ve filmdeki karakter Tom Baxter ,perdeden çıkıp Cecilia'nın yanına geliyor.Filmdeki diğer karakterler dahil salondaki herkesin şaşkın bakışları arasında salondan ayrılıyolar birlikte...Sonra mı sonra gerçekle hayal birbirine karışıyor ve hatta bi ara Cecilia Tom'la filmin içine bile giriyor. Ve sonunda Cecilia gerçek dünya ve hayal arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor. Yani yani The Purple Rose of Cairo'yu mutlaka izlemelisiniz.Kim bilir belki olağanüstü şeyler bile olabilir. Mreyte ya Mreyte'yi de dineyin. Ama tüm zorlukları aşıp Sen Aydınlatırsın Geceyi mutlaka izleyin.
13.10.2013
Başıma bunların geleceğini bilemezdim.Yani bir çizgi film kahramanıydım sonuçta.Yüksek bir binadan atlasam bile bir bulutun üstüne düşüp paçayı sıyırabilirdim. Bir brandaya takılıp geri zıplardım. Asfalta çakılıp hemzemin olsam bile ayağa kalkabilirdim. Coyote gibi işte. Süper kahramanlık yapabilirdim. Görünmez olur,zamanı durdurabilirdim.İnsanların ya da bazı insanların tamam sadece tek bir insanın düşüncelerini okusam da yeterdi. (Süper kahramanlar güçlerini bazen kendileri için de kullanabilmeliler ama değil mi) Evet bir çizgi filmdim ama işler hiç de öyle olmadı. Süper güçlerim yoktu. O yüksek yerden atlayıp zemine çakıldım.Ancak ayağa kalkamadığım yetmediği gibi ölmemiştim de. Şanslı olsaydım ruhum bedenimden ayrılırdı ve bir melek tarafından bulutların üstündeki çizgi film cennetine götürülebilirdim. Sonra da bir alarm sesiyle rüyadan uyanabilirdim mesela. Ya da bana bir şans daha vermelerini ister geri dönerdim. Olmadı işte. Siz hiç beyoğlu göz hastanesine kaldırılan bir çizgi film kahramanı gördünüz mü?
12.10.2013
Ailede Adile Naşit rolleriyle tanıdığımız babanem, kolu kırıldığında kendine tek kollu Kimble demişti.İyi ama bu kimble da kimdi? Yaptığımız araştırmalara göre Kimble, Kaçak adlı filmin başrolündeki kaçaktı. Kimble'ın kaçak olmak dışında kolu da kırık mıydı bilmiyoruz ama babanem bu ismi unutmamıştı. ve bu her şeyi açıklıyor,babanemin de kahramanları vardı ve ben hastanede karışmamıştım.
p.s. görselin yazıyla ilgisi bulunmamaktadır.
p.p.s.görselin yazıyla Harrison ford dışında ilgisi bulunmamaktadır.Harrison ford kaçak ı oynayan kimble'dir ama yine de alakasız görsel çünkü yukarıda ki kare benim en sevdiğim indiana filmi, Indiana Jones and the Temple of Doom'dandır.
11.10.2013
Aslında daha ilk gün -500 t ile eve dönerken -nasıl olsa da ayrılsam dediğim bir iş için 1 sene. Ayrılabilmek için ameliyat olmak zorunda kalmışım gibi görünebilir,tamam! böyle bir amaç da taşımış olabilirim ama bu işin en büyük katkısı ameliyatı hızlandırması. Buna rağmen ve işi bırakmaya gittiğimde bile çalıştırmaya çalıştıklarını düşünürsek ,yine de ayrılabilmek,elemanın çoktan bulunmuş olması ve bulunan elemanın işi çok sevmesi hemen öğrenmesi, daha ilk haftada masaya yerleşmesi büyük şans. -kız koltuğundan bir an bile kalkmıyor- Kırmızı gözlerle,rapor sonrası istifa dönüşü.Müşterilere karşı kalemlerle kuşattığım korunaklı masam her türlü tehlikeye açılmış. Söktüğüm uğur böceği yerine takılmış. Jack Skellington çıkartmam ve mezar taşı sökülmüş,sid kenara atılmış-neyse ki manny hala bende- mary&max'li duvar kağıdının yerinde manzara resmi. Fırat'lı bardak altlığım diğer masada sürgünde. arşiv film listesi hala masaüstünde,silmemiş silmedim. bazı karikatürlerin,çizgifilmsilerin olduğu melek dosyası da öyle. Kaşla göz arası yer imlerinden blogumu sildim. Zaten amacıma ulaşmıştım, blogumu görmeleri gerekmiyor. (Yer imlerinde kahve falı sayfası.Bilmem kim ablaya kahve fincanının fotoğrafını çekip gönder,falını mailine gelsin temalı. yaptılar ve inandılar.) Olay mahalinden ayrılma vakti.Bir tuhafın yerine bir normal insan. Koşa koşa uzaklaştım.Evde hüsam ve filmler beni beklerdi...
23.09.2013
stewie ile biz çok sıkılmıştık.Benim gözüm çok kırmızıydı ve film bile izleyemiyorduk.Hüsamcık yoktu ve gelmesine günler vardı. Bu şekilde günleri geçirdik.Öldürmeyen sıkıntı süründürüyordu...
Sonra bi yere gitmemiz gerektiğini söylediler.Ama buraya melek olarak giremezsin,buraya girmenin yazılı olmayan belli kuralları var dediler.Önce melek'i dolaba kitledik.Çünkü çok tantana yapıyordu.Sonra gitmeye mecbur olduğunu anladı ve dolaptan çıktı.Ancak bu kez de kolundaki bileklikleri çıkarmak istemedi.Oy birliği ile bilekliklere onay verildi.Kardeşim hemen işe koyuldu ve kendi bildiği şekilde bir maske yaptı.Ortaya yine kendisi çıkmıştı. Şimdi iki tane kardeşim vardı ya da ben aynaya baktığımda öyle görüyordum. Tedirgindim,ama en çok da ilk kez giyeceğim ayakkabılar tedirgindi.Zaten sonra bu gergin bekleyişe dayanamayıp bağımsız hareket edeceklerini bildirip,özgürlüklerini ilan ettiler.
Gelmemiz gereken yere gelmiştik.Alakalı alakasız insanlar.Hepsi de kurallara göre giyinmişlerdi. Bi çoğu diğer insanları süzüyordu.Hayır! hepsi birbirini süzüyordu. Sanırım kurallara uygun giyinmeyenleri arıyolardı neyseki onlar bilekliklerimi farketmeden kalabalığa karışmıştım. İhtimallerden zayıf ihtimal bir ihtimal vardı,belki de yoktu. Sonuç:olumsuz. Zaten tüm kapılar tutulmuştu. Saatler geçti.Kurallara göre oyunlar oynandı.Ancak ben oyunları bilmiyordum.Bu yüzden köşede oturmama izin verdiler. Kardeşim gülüyordu,biz de gülüyorduk...
Bir gün geçti. Şimdi,gözüm hala biraz kırmızı,kardeşim evli. Stewie kirli çamaşırı sepetinde.Kardeşimi özledim.Dünkü kostum tam karşımdaki kapıda asılı ve bana bakıyor.Bir film izledim.Falling down.Ve bir film indirdim.
Sanırım işten ayrılacağım.
9.09.2013
-Kardeşim evlendi önemli,çiçeği ben kaptım ama bu önemli değildi.
-Hipotiroididen hipertiroidiye geçiş yapmışım pek önemli değil gibi gerçi ama her halukarda genel anesteziden lokale geçiş yapmıştım.Bu önemli olabilir.
-Kendime hiç almayacağım türde bir elbise almak durumunda bırakıldım.Kişisel tarihim açısından önemli insanlık için son derece önemsiz.
-Bi kaç hafta sonra Hüsamettin adında-kendisi emekli albay değildir- bir muhabbet kuşum,ilk muhabbet kuşum,hayali olmayan ilk evcil hayvanım olacak bu da önemli.
-İşten öyle ya da böyle ayrılacağımı dayı patronuna söyledim.Üstelik takvimler istifa edemeyeşimin birinci seneyi devriyesini gösteriyordu.Sanırım bu yüzden kendine ufaktan bir eleman aramaya da başladı bile.Henüz bir kurban bulamamış olsada önemli olabilir.
-Carey Mulligan'a çok gıcık oluyorum,önemsiz.
22.08.2013
~Hastane koridorinda okunan Peri Gazozu üzüntüyü ve gözyaşını ikiye katlar.
~ belediye otobüsünde sean penn'e benzeyen ablayı gördüğümde anlamalıydım kötü bir kabus gördüğümü. ~Çok fazla ağladığında gözlerin şişme aşamasından sonra yani şakaklarından kocaman balyozlarla çiviler çakılmaya başlanır.Kafanı da hissetmez olursun ve sonra.
~beni o ilk öldüğümde zorla ağlatmayacaklardı ne güzel doğmamış numarası yapıyordum halbuki!
~Esma'nın yüzü,Esma'nın bakışı,Esma'nın gülüşü,Esma'nın duruşu... Esma gibi olamayacağımı/ölemeyeceğimi bilerek yaşamak ne kadar acı. ~belki de delirmemiz gerekiyordur,çıldırmalıyızdır hem de.Suriye'de bu kadar insan bu kadar çocuk ölürken ve hiç bir şey yapamazken aklımızı korumamalıyız. 3. "bir gün sana bir cuma ısmarlarım yürüyerek gideriz."
9.08.2013
İnsanın hafızasının iyi olması bazen acayip bir yalnızlığa sürüklenmesine neden olabilir. Hatırladığın abidik gubidik ayrıntıları senden başka kimse hatırlamadığından ,kendini onları uydurmuş gibi de hissedebilirsin...Ama konu bu değildi.Zaten konu da var mıydı ki.Olmayan konuya bir giriş cümlesi olmuş oldu,evet.
Estopa.Estopa diye bir ispanyol grup vardı ama.Amcam , "almanyadan akrabaların getirmesi gerekenler listesi"nin dışına çıkıp bize cd getirmişti.Estopa nın cd'si.Sanırım bizim pınar aylin nin,itiraf ediyorum ki sırf ucuz diye,büyük marketlerin birinden,bir sepetten seçip aldığımız kaseti gibi bir durumla almıştı o cd'yi.Tamamen bilinçsizce.Dinleyin diye verdi bize.O dönemler her evin baş köşesinde devasa vcd'lerin bulunduğu ve madem aldık bunu kullanmalıyız dönemleri.Bizim 15~16 yaşımızdı,metro fm'den kaset doldurma dönemi de aynı zamanda.Aldık ,kabul ettik dinledik,dinledikçe dinledik ve çok sevdik.Ama bir şarkıyı daha da çok sevmiştik.Şimdi gecenin bu kör vakti aklıma geldi melodisi.Album elimde olmadığımdan ve ismini de bilmediğimden bi dolu Estopa albümü dinleyip o en sevdiğim şarkılarını buldum sonunda.İşte yukardaki bütün tırı vırı bu yüzdendi. Şarkının ismi tu calorro.Ne anlama geliyo bilmiyorum ama özlemekle ilgili bir şeyler olabilir/olmayabilir de.
27.07.2013
Mutfak kanunları diye kanunlar çıkartıp süzme mercimek çorbasını yasaklayalım.Ülke genelinde pütürlü mercimek çorbasının yararlarından bahseden kampanyalar,pütürlü mercimek çorbası festivalleri,şölenler... Anneler üzülmesin,hain mutfak robotlarına karşı bilinçli olsunlar diye kendini bilmez blenderlar ve patlamaya hazır bomba olan gürültücü düdüklü tenceresinin tehlikelerinden bahseden paneller düzenlensin.Yeter ki mercimek çorbaları süzülmesin,anneler ellerini mutfak robotlarına kaptırmasınlar -ayrıca ellerini kesen anneler çocuklarını üzmeyip doktora gitsinler- Sloganlarımız:"Yaşasın pütürlü mercimek çorbası" "mercimek çorbası içindeki pirinci hissedin"
p.s.Rendeler,süzgeçler ve keskin bıçaklar da hem de ,masum değildirler. p.p.s.Sıra sana da gelecek kızgın kızartma yağı!
İsmet Özel okuyan çocuk Alper Kamu hala 5 yaşında.Ama şimdi eskisinden daha da bıcırık; "… kitabının kapağına bir göz attım. Erbain. İsmet Özel’in, kırk yaşına kadar yazdığı şiirleri derlediği kitaptı bu. “Kincilik kötüdür,” dedi insanı aşka davet eden bir tavırla gözlerini iri iri açarak. “Yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir,” diye karşılık verdim. Sonra onu taklit ederek gözlerimi kocaman açtım: “Öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir.” Ve böylece ilk kez ona kahkaha attırmayı başarmıştım. “İsmet Özel okuyan bir çocuk!” dedi. “Kimin aklına gelir?"
27.06.2013
Hayatımla ilgili kötü sözler söylerken ben,yanımdaki kadın 360 derece lider diye bir kitap okuyordu otobüste.(Ya da onun gibi bir şey.) "bu günün işini bugün yap" "bugün konuş" vs.gibi başlıklar vardı.iyi de o işler öyle olmuyor ki diyecektim de kötü kötü baktım sadece.Daha doğrusu yan yan baktım.Altını da çiziyordu üstelik teyze.Lider olma konusunda son derece kararlı.Tam da yerine denk gelmişim dedim içimden ya da dışımdan,bilmiyorum.Zaten sinirliydim de ve ağlamaklı.Bugün ilk kez isyan ettim.Planlanan şeylerin tıkır işleyeceğini düşündüğüm için en çok da kendime...
Lider olmak isteyen teyze de kocaman çantasına geri koydu kitabı.Ben de otobüsten inmek üzereydim zaten.O sırada işe dönüyordum, ağlamaklı...
20.06.2013
Çoktan uyumuş ve hatta uyanıp daha sabah olmamış diyip sevinçle tekrar uykuya dalmış olmam gereken zamanlarda abuk sabuk şeyler düşünüp uyuyamıyorum.(suçu çaya da atabilirdim aslında.Kupalar ve fincanlarca demli çay içtim lakin çaya bunu yapamam) Hani şu üç dilek hakkım olsa ne dilerdim diye düşünüp düşünüp karar veremediğim zamanlardaki kadar abuk.
Nerden aklıma geldiyse Apdi Şakrak abimizi hatırladım.Aslında iş yerinde bugün Çiçek Abbas'ı izlemiştik.Sessiz de olsa filmi ezbere bildiğimizden dublaj yaparak.Çiçek Abbas'da şakir'in minibüsü parçaladığı sahneleri izlemeye dayanamıyorum mesela.Çöpçüler kralında Abdi'nin gazinoda düştüğü durumları izleyemediğim gibi.Ordan hatırladım.Bazı filmlerde ki bu filmler çok komik de olsalar bazı sahneleri atlamak istiyorum.Zaten çok da sevmem ama Hanzo'yu da izleyemem ben mesela. işler sarpa sarınca,adile naşit cabbar sevdasıyla ortaya çıkınca.
Başka filmler de vardı ama aklıma gelmedi ben de zaten çoktan başka düşüncelere geçtim bile...
Çöpçüler Kralı demişken Apdi'nin Hacer için dediği şu replik var bi de:
Kandil perşembelere alıştırıp çarşambaya gelince, perşembe de ister istemez cumaya dönüştü bugün. Her halukarda bana cumartesi cumartesi değilken ve cumanın haftanın içindeki yerinin bi önemi yokken fazladan bir gün daha hafta uzamış gibi yani. Halbuki sinek avlıyor bir haftadır iş yeri gerçi ben eti puf kutusuyla sinek avlamayı bırakalı upuzun zaman oldu.Ama patron avladığı sinekleri çapulculara ve çapulculuğumuza bağlayıp söylendi durdu. Zaten en yetkili abla da izne çıkacak zamanı buldu. Yani hem melek hem yetkili/idareci abla hem de çapulculuk rolleri bana. melek olup yetkili abla zor.melek olup çapulculuk tamam. idarecilik konu dışı çapulculuktan mütevellit zaten. İş yükü hafiledi böyle böyle biraz da. Zaten kovulmak istiyorum da,bir faşo yazmadığım kaldı duvara, kovmuyor da kovmayacak. Kime sorsam ama beş buçuk çalış diyor. Ufukta ramazan var canım güzel ay ve yolların beş buçuğu aşkına. sanırım bir kaç ay daha.... Sahi rüyalar... Alfred amcanın göründüğü sahnesi eksik hitchcock filmleri bu aralar.Hatta rüyanın esas sarışını bile var.
5.06.2013
"...ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
uzak asya'dan çekik gözlerimiz
küba'dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi kozlu'da
ke san'da, kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
ben savaşarak senin
bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan.
ve inzal."
27.05.2013
Babanemle tom adlı cat birbirleriyle çok iyi anlaşmışlar, amcamın telefonunda tanışmışlar. "Benim oğlumun telefonu" diyor babannem tom'a."Bu benim oğlumun telefonu", tom tekrarlıyor, babanem kahkahalarla gülüyor,tabi tom da öyle. Tom babanemi can kulağıyla dinliyor. babanem amcamın telefonunu elinden düşürmüyor. "Gel melek bak gel sen de konuş bu benim kedim" dedi babannem, Tom salak salak tekrarladı. Bu tom çok şebelek! Babaneme gerçek kedi almalıyım. Babannemle daha fazla konuşmalıyız.
23.05.2013
"Probis ister misiniz?" dedim sadece. Kapının önündeki iki velede. "ama ama, ananem tanımadığın insanlar bi şey verirse alma dedi" dedi bıcırık olan. Bıdık olan da tekrarladı onu kafasıyla. Ben bi elimde market poşeti -her zamanki gibi- bi elimde probisler -beşli- öyle kaldım kapının önünde. Haklılardı haklı olmasına da ne diyeceğimi bilemedim o anda. ee evet ananeniz çok doğru söylemiş diyip utanarak probisleri poşete geri attım. Çocukları bu ikilemde bıraktığım için üzüldüm de. Kapıda cam parçaları gibi bir şeylerle oynuyolardı ben yanlarından geçerken,onlarla oynarsanız elinizi kesebilir demiştim. Belki de bıcırık olan ona kızdı. Yoksa çok mu güvenilmez bi halim vardı. Ya da ya da probisi hiç sevmiyolardı.-zayıf ihtimal- Her halükarda anane sözünden çıkılmaz iyi biliyolar. Üzgün probisler bana kaldı...
..."işte yine o geliyor" diyorlardır ya da demiyorlardır ama diyorlarsa eğer,kesin ;"açılın,hergün koştur koştur yürüyen o kız geliyor" diyor olmalılar. Ya da ya da,yolumu kuşatmış marketlere teslim olup abur ve cubur alışverişi ile eller kollar dolugörmüşlerse; "aha,işte yine o ve marketten de alışveriş yapmış olduğu halde yine de hıphızlı yürüyebilen kız geliyor." diyor olmaları da mümkün.Ve sanırım benim iki ev dolusu insana baktığımı düşünüp halime acıyor da olabilirler. Çünkü hep aynı güzergah ,hep aynı durak,hep aynı saatte, ordan geçerken.Hızlı adımlarla kalabalık caddeden yürürken,yürüyen ya da yürümeyen merdivenlerden üçer beşer koşarken... Aklımda Wait for me'nin klibi ile.Level level atlarken günü.Eve gelince bir görev daha başarıyla tamamlandı edasında açarken kapıyı, geçerken odama,seçerken filmi...
18.04.2013
Ev: -Çok rüya görüyorum. Hem de çok fazla. Bazen
hayatım, bazen izlediğim filmlerle paralel rüyalar. Gri ya da
renkli.Korkular,kaygılar ya da hayallerle karışık.Bazıları fantastik
film gibi,bazılarından sağlam dramlar çıkar.Bazıları fredy'nin
kabularından bile daha kabus,bazıları hayallerle harmanlanmış oluyor.Çok dolaşıyorum çok fazla.Bazen Lynch çekiyor bazen Tarantino,
bazen de yönetmen koltuğuna ben oturuyorum. Bazen ama. (Çok bazen dedim biliyorum) Sanırım rüya sabiti diye de bir şey var ama.
Yol: --Günaydın İstanbul kardeş diye bir dizi vardı,canımın İstanbul köşesi diye de bir şarkı.Kitap okumaya çalışıp uyuklarken aklıma birden bunlar geliyor.Kafamı çevirip dışarı bakıyorum da boğazdan geçiyoruz,boğazdan geçerken uyanıveriyorum.Sonrası durağı kaçırma çalışmaları.Bugüne kadar hiç başaramadım. İş: ---Poğça ve çayla florasan ışık altında kahvaltıların en kötüsü iş kahvaltısı. Her sabahsıcak poğçaya yenilmek, üstelik etrafta margarinden insanları görmekten de değil sadece kötülüğü.Zeytinsiz,peynirsiz kahvaltı mı olurdan kaynaklı ve çayı soğutan zır zır telefon daha ilk vakitlerden çalıyorsa bir de,dramlardan bir dram oluyor işte.Şimdilik böyle.Yolların beş buçuk hali sağolsun.
7.04.2013
İnsan yazmak istediklerini ,yazması gerekenleri yazamayınca başka şeyler de yazamıyor. Hem yazsa bile ortaya sıkıcı yol durumları,otobüs manzaraları,hep aynı işsel sorunlar çıkıyor. Dolayısıyla aynı şeyleri yazıp duruyorum.Günler de hep aynı koşturmayla geçip gidiyor. Tek gerçek haftasonu. Anlatılması gereken de o zaten. Cumartesi fazlasıyla cuma iken şimdi bir miktar da kendisi. Kahraman canım pazarlar zaten kurtarıcı ve bol filmle geliyor. Haftaiçinin akşam beş buçuk yolları güzel.Evin altıbuçuk haline yetiştiriyor. Sonra gelsin filmler... Haftaya bir başlamayagör ,bazı hayaller de geçmesine yardım ediyor. Döngünün de böylesi güzel. Sonrası Yozgat Blues bu perşembe. Perşembeye kadar ölmememiz gerek.
17.03.2013
Ev-iş arası uçar gibi gidip gelirken hayatım,sabah iki
katlı otobüs konforunda,akşam 500T peşinde koşturmakla geçiyor.(Sana
anlatmadım ama bir keresinde hareket halindeki bir otobüse atlamayı bile
başardım.Otobüste ve bende hasar yok) Kafamda bi dolu bilimkurgusal hayalle biniyorum her defasında otobüse.Işınlanma neden hala mümkün değil ki.Ve belki de onu bulan kişi bir 500T yolcusu olacak! Ya da tamam hızlı yürüme süper gücümü geliştirsem de olurdu.Belki o zaman uçmayı da başarabilirdim,belki yani. Böyle saçmalık düşünceler, hayallerle durakları geçiyoruz.Otobüste herkes yerli yerinde.İnsanlar farklı olsa da roller hiç değişmiyor. Çok konuşkan kadrolu otobüs teyzeleri her zamanki korunaklı köşede.Otobüsün bağır çağır telefonla konuşan amcası görüşmesine başlamış bile. "bu otobüs her gün çekilir mi"ciler gezmeden dönüyor. Söylenerek biniyorlar otobüse. Oturabilen mutlu azınlık kıskanç bakışlar altında uyuklamaya çalışıyor.Telefonlarıyla hem hal olmuş otobüs gençleri başlar hep önde. Bir kısmısı telefonlarına bakıp gülümsüyor. Camdan fırlamak üzere olanlar ve kapıyla bütünleşenler de yerlerini aldılarsa kadro tamamlanmış oluyor... Yani,demek istediğim şu ki,işten ıstifa etmeyi başaramadım bu sefer.İşini sevmemek,mutsuz olmak ve başlı başına 500T yeterli bir istifa sebebi değilmiş.Şartları iyileştirme gibi bir şeyler zırvaladılar halbuki ben onlara şart koşmamıştım ki.Başarabilirseniz 500T'yi iyileştirin bakalım demeliydim aslında da neyse.Şimdiler de eskisinden de şiddetli iş arıyorum ,bakalım yeni bir iş bulmak yeterli bir işten ayrılma sebebi olabilecek mı?
3.03.2013
Sevenleri mektuplar yazdılar Müslüm Baba'ya.Ben bir mektup yazamadım zaten yazsam da biraz ikiyüzlülük yapmış olurdum, yani onunla üç sene öncesinde tanışmış biri olarak. Arabeski hiç sevmedim. Küçükken küçük emrahlı küçük ceylanlı filmlere maruz kalmadım değil. Hatta teypte çalmaya kaset olsun diye annemin teyzemden aldığı bir adet Ferdi Tayfur kasetimiz bile olmuştu ,play tuşuna kirbit çöpü sıkıştırıp güç bela dinlenilen. "Ya benimsin ya toprağın" kasetin adı. Orhan babayla,Ferdi ile aram çok kötü olmasa da hiç ısınamadım bu melodilere. Müslüm Gürses ise bana daha uzak daha farklı bi yerlerdeydi hep. Biraz korkutucu biraz tehlikeli gelirdi.Ergenliğin salak anlamsız kibirli hallerinde küçümsediğim bile olmuştur belki. Şarkılarını zaman zaman duysam da ilk dinleyişim 2010 yılına tekabül etti. İş yeri arkadaşları telefonuma göndermişlerdi şu şarkıyı.Sevmediğimi bildiklerinden ,senin telefondan daha iyi ses çıkıyor melek diyip kandırmışlardı.Tamam dinleyin ama hemen silerim demiştim.Benim telefonumda bu şarkı olamazdı. Eve gittim ,bir kere de ben dinledim. Silemedim şarkıyı.Anlatılanlar yabancı ama içindeki duygu çok gerçek geldi.Benim için bir anlamı olduğundan da değil ama dinledim işte. Saygı duydum acısına. Müslüm Gürses, Müslüm Baba olmuştu benim için de. Sildin mi dediklerinde sildim demiştim ama sevmiştim. Bunları anlatmanın,benim sevip sevmememin de bi önemi yok aslında.Onu sevenleri ona yeter.Ama umarım geç de olsa, Müslüm Baba beni evlatlığına kabul etmiştir. Ve inşallah gittiği yerde acı değil hep mutlu şarkılar söyler. Mekanı cennet olsun...
15.02.2013
Değerli bilge Kedi,
Bilmem hatırlar mısın, geçen sene bu zamanlarda,şikayet edip durduğum ve değerini şimdilerde anladığım denize komşu işimde, iş-cami mescidsizlik koşturmalarında karşılaşmıştık seninle. Evet evet o kıytırık telefonla fotoğrafını çeken şaşkın bendim. Bana kızmadığın hatta tevazu ve anlayışla karşıladığın için tekrar teşekkür ederim. Ama kayıtsız kalamamıştım sana.Yani mezarın yanında gözlerini kapamış dururken... Bilmiyorum işte.Sanki insanlara bir şeyler anlatmak istermiş gibiydin. Orda öyle kimbilir neler duyup görürken ,bambaşka alemlerden haber verir gibiydin. Dünyaya gözlerini yummak böyle bir şey olmalı demiştim içimden.Sen daha ölmeye çalış melek!İşte böyle ölünür demiştim. Bahçenin öbür tarafında diğer kediler...Neden diğer kedilerle değildin. Belki de sorsam söylerdin.Beş Şehir diye çok sevdiğim bir film vardı duymuşsundur,ordaki kedi gibi.Şevket'ın bir kedisi vardı filmde.Sohbet edip,dertleştiği onun gibi. Anlatsam dinlerdin... Sonra seni göremedim orda.Sonra zaten ben de başka koşuşturmalar içinde farklı yerlerde buldum kendimi.Ama hep hatırlarım, hatırlatırsın anlatmak istediklerini. Öyle işte. Benim hiç kedim olmadı bilge kedi,isimler verdiğim hayali köpeklerim ve hiç göremediğim kuşlarım oldu.Ama bi yerlerde bilge bir kedim var.Belki yine karşılaşırız seninle Görüşmek üzere...
10.02.2013
İşler-güçler,sızlanmalar ve yakınmalar hep aynı.Bahsetmeyeceğim.
Yollar ve yoruluşlar da öyle ,onlardan da.
Buraya da pek uğramıyorum bu yüzden.Bi bakıyorum arkama hep aynı şikayetler.
Sonra anlatacak pek bişey de kalmıyor.Zaten bazı şeyler de yazılamıyor.
Filmlere devam,filmlerle gidilen farklı yerler var.İyki de var.
Geçen
hafta okyanusun başrolde olduğu iki filmle okyanusları aşmıştım
mesela.(Master and Commander: The Far Side of the World ve Kon -Tiki )
İzlerken deniz kokusunu duyar gibi olmuştum.Yüzme bilmem ama bittiklerinde okyanusu yüzerek geçmiş kadar yorulmuştum.
Yani diyorum ki öyle oluyor işte.Bir film izliyosun ve hiç gitmediğin yerlere gidiyosun.Mesela bazı şarkılar da öyle.Cayman islands'ı
ne zaman dinlesem oralarda bi yerlere bisiklete binerken(bisiklete
binmesini de bilmem),denize paralel bir yolda giderken buluyorum
kendimi.Orda doğup,büyüyüp,yaşlanıyorum.
Bazen de çok ölüyorum.Mesela,House of Sand and Fog'u izlerken öyle oldu.Nefesimin kesildiğini hissettim.Ve bir kaç kez de öldüm.Cenaze için Birkaç Kilo Hurma'yı izleyip,Sadry'i tanıdığımdan beri kar yağsın istiyorum ama yağmıyor.Hava garip bir şekilde hep güneşli.Ve yazılmayan mektuplar,gitmesi gereken yere gidemiyor.
Ve bugün.Bugün,
pazar değildi mesela bugün Django'ydu. Django'yu izleyeli yaklaşık
olarak 7 saat oldu ama filmin etkisi geçmek bilmiyor.Eve dönüp bir film
daha izlemeyi planlamıştım ama Django izin vermedi.Kafamda filmden
görüntüler ve aklımda melodileriile at üstünde yolculuk devam ediyor.
"Bazen her şeyin çok saçma olduğunu anlarsın. Giydiğin bedeni terk edersin. Yaşadığın hayatı terk edersin. Bir adım geri çekilir ve nerede olduğunu fark edersin"
Sen to Chihiro no kamikakushi
"I hope one day you have the courage to run away from everything that makes you miserable"
isle of dogs
Chief: Nobody’s giving up around here, and don’t you forget it, ever. You’re Rex. You’re King. You’re Duke. You’re Boss! I’m Chief. We’re a pack of scary indestructible alpha dogs.
Bugday (Grain)
"Hepimiz bir rüyadayız. Ölünce uyanacağız."
Kimi No Na Wa
Elimde ismin yazılı olmalıydı ama sadece “Seni seviyorum.” yazılıydı. Bununla ismini nasıl hatırlayabilirim ki? Olsun. O an üzerine yılların geçtiği şu anda bile hala seni arıyorum. Bir gün… Bir gün gerçek olacak bir hayal bu. Biliyorum ki bir gün seni bulacağım. O an gözlerine bakıp, hatırlayarak ve hatırlamanı umarak tek bir şey diyeceğim.” –Mitsuha
The Lobster
"bir sey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak, bir sey hissettiğin halde hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor"
Jin Ling Shi San Chai
“Sometimes the truth is the last thing we need to hear."
Forushande
"Üzülmene gerek yok, hayatın sadece ilk yüzyılı zordur."
sahsiyet
"Bütün hatıralarım, yaşadıklarım silinip gidecek. Ben ne olacağım? Telefon numaraları bir şey değil de. Benim şahsiyetim ne olacak?.. Yaşıyorsun ama yoksun. İnsan nasıl dayanır buna?"
mononoke hime
"Kaderinizi değiştirmezsiniz, prensim. Ancak, eğer isterseniz yüzleşebilirsiniz
kis bahcesi
"...birazdan umutsuzluk nedeniyle içini terkedecek huzurun tadını çıkarmaya çalıştı.Bir şeyin gideceğini bilince varlığının tadını çıkaramıyordu insan,bunu bir kez daha tecrübe etti.Bir hafta boyunca sabahları işe gidip,akşamları işten gelip,bir önceki akşam yatmadan önce yaptığı yemeği ısıtıp,yiyip,kitap okuyup,geçmişi düşünüp,zaman zaman kendisine acıyıp,yatıp,uyuyup...Bu kadar değil,kendisini dinliyordu akşamları,evinde ses çıkaran hiçbir eşyası yok,salonun ışığı kapalıantreden gelen ışıkta,alaca karanlıkta oturup,düşünüyor ve iyi hissediyordu kendisini.Yalnızlık...İnsan yoldaşından şikayet eder mi hiç.Daimi yoldaşından..."
dabba
"sevgili ila, bugün sefertasını aldım ancak boştu. bunu hak ettim. dün restoranda beni çok bekledin. ama çıkmadan önce banyoda bir şey unuttum, geri döndüm. odada tanıdık bir koku vardı. bu koku, dedemin duştan çıktıktan sonra odada bıraktığı koku gibiydi. sanki orada gibiydi, ama değildi. o kişi bendim. ben ve yaşlı adam kokusu. ne zaman yaşlanmaya başladığımı bilmiyorum. belki bu sabah, belki daha önce..."
Picnic at Hanging Rock
"Gördüğümüz ve gördüğümüzü sandığımız şey bir rüyadan başka bir şey değil... rüya içindeki bir rüyadan."
SAIBOGUJIMAN KWENCHANA
"Dün gece, "perşembe"yi çaldım. Kimin perşembesi? Bir insan perşembeyi nasıl çalabilir?"
sinek ısırıklarının müellifi
"yaşamak ilerlemek olmaz,diye düşünüyor Cemil ama geride bırakmak olabilir"
submarine
"her akşam aynı yere gelip gökyüzünün rengi ruhumun rengine eşitlenene kadar bekliyorum"
The Sheltering Sky
"Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için, hayat hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. ama hiçbir şey çok tekrarlamaz kendini. aslında çok az tekrarlar. çocukluğunuzun bir öğleden sonrasını, öyle ki, hayatınızı onsuz düşünemediğiniz, sizi derinden etkilemiş bir öğleden sonrayı, daha kaç kez anımsayabilirsiniz ki? belki dört, beş kez daha. belki o kadar bile değil. dolunayın çıkışını daha kaç kez izleyebileceksiniz? belki yirmi. ama yine de, her şey sonsuzmuş gibi gelir."
the grand budapest hotel
"Bir zamanlar insanlık olarak bilinen şu vahşi mezbahada hala ufak da olsa bir umut ışığı kalmış, görüyorsun değil mi?"
itirazım var
"insan sadece suçluyken kaçmaz. bazen suçlandığın için de kaçarsın. ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden.: bazen gençliğini kaçırırsın, bazen geleceğini, bazen de aklını..."
gölge oyunu
"var mı yok mu kim bilir?...Gerçek ne ki...biz gerçek miyiz var mıyız kim bilir?"
göge bakma duragı
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım. Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum. Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi. Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor. Seni aldım bu sunturlu yere getirdim. Sayısız penceren vardı bir bir kapattım. Bana dönesin diye bir bir kapattım. Şimdi otobüs gelir biner gideriz. Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç. Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin. Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat. Durma kendini hatırlat. Durma göğe bakalım.
Kaze tachinu
‘Rüzgar yükseliyor!… yaşamaya çalışmalıyız!’
only lovers left alive
"Bir dolanık parçacığı ayırdığında ve bu ayrışan parçaları birbirinden uzaklaştırdığında hatta evrenin ayrı uçlarına bile koysan Eğer birini etkiler ya da değiştirirsen, Diğeri de aynen etkilenecek ya da değişecektir."
Khakestar-o-khak
"Keder. Ya erir gözlerinden akar. Ya çelik gibi sert olur, ağzından fırlar. Ya da bomba gibi olur, suratına patlar bir gün."
nebraska
-alzheimer mı? +hayır, insanların söylediklerine inanıyor.
before sunrise
"Ben senin rüyanda gibiyim, Sen de benim rüyamda gibi. "
cansever edip
"Bütün iyi kitapların sonunda bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda meltemi senden esen soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır.. "
The Loneliness of the Long Distance Runner
"Koşunun ailemiz içinde her zaman önemli bir yeri olmuştur. Özellikle de polisten kaçarken. Akıl erdirmesi zordur. Tek bildiğim, tarlalar ve ağaçlar arasından nedenini bilmeden koşmak zorunda olduğun. Aptal kalabalıklar çılgınca alkışlıyor olsalar da varış noktası sonsuz uzunluktadır. Uzun mesafe koşucusunun yalnızlığı işte böyle bir şeydir."
Sebeb-i Telif
diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşız yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı hayatımıza kendi adımızla başlardık bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine adımı aşkın üstüne kendim yazarım.
jun: çok fazla uyuyorsun. hayatının yarısı rüyalarda geçiyor. mitsuko: evet... ama uyumak harika bir şey. öldüğünde bir daha hiç uyuyamayacaksın. bu da rüya göremeyeceksin anlamına geliyor.
sen aydınlatırsın geceyi
"bazen bir tekerlek dönüyor kafamda.Ben kendim döndürüyorum o tekerleği kafamda.Nasıl desem böyle...Bir tekerlek kuruyorum aklımda. Onu hayalimde döndürmeye başlıyorum.Sonra gözlerimi açıyorum,dursun diye... Durmuyor,durmadan dönüyor."
haw
"uzaklarda bir yerlerde,bir tepenin yamacında söylenmiş,bir tek koyu kahverengi toprağın duyduğu,rüzgarın sağa sola yetiştirdiği,ağaçların yaprak yaprak büyüttüğü ulu sözlerim olmadı hiç.Bu yüzden ağzımı açıp tek bir kelime bile söyleyemedim ona.Bal ve zehir sarısı gözlerimiz birbirine kenetlendi.Bilmediğimiz kelimelerle konuşmaya başladık.aramızdan bir kelimenin tozlu havaya karıştığını kimse duymadı ama biz,o birkaç dakikada dünyanın tüm kelimelerini halden hale sokmuş gibi uzun uzun bakışıp durduk..." sayfa 65
mauvais sang
"seninle konuşmalıyım. içimde, seni kaçırırsam her şeyi kaçıracakmışım gibi bir his var. hayır, bu hayatla ilgili değil. öyle olsaydı umrumda olmazdı zaten. ama bu hayatla ilgili değil anna"
Şeker Portakalı
“Daha çok anlat” dedim. “Hoşuna gidiyor mu?” “Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.” “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız.”
Synecdoche, New York
"Artık bunu anlamanın zamanı geldi. Yürü...insanlar öldükçe, yollarına devam ettikçe, onları çıkarıp attıkça, kendi güzelliğini çıkarıp attıkça, gençliğin ,dünya seni unutmaya başlayınca, sen fani olduğunu fark ettikçe, özelliklerini bir bir kaybettikçe, seni artık kimsenin izlemediğini ve eskiden de hiç izleyenin olmadığını öğrendiğinde, sadece sürmeyi düşüneceksin. Ne nereden geldiğini ne de nereye gideceğini… sadece süreceksin, vakit öldüreceksin. Şimdi buradasın. Saat 7:43. Şimdi buradasın. Saat 7:44. Ve şimdi yoksun. "
cagdas bir urperti
"Yüzümü kınından çıkaran sensin pencereyi getiren aklıma sanki güzmüş sevecenliğe sarınmak istiyormuş gibi sanki canım yüzümü sensin biriktiren kitaplara. Çocuklar sinemada bir atlı alkışlıyor bu yüzden seviyorum seni bizimkiler bu yüzden yeniyor ötekileri ve karnının kurşun işleyen karanlığı hüznün namusunu savunan ellerin Fidel Castro'yu övüyor bana bunun için."
jar
"Eskiden her yer bu kadar uzak değilmiş. Gitmek istediğin yer neresi olursa olsun çabucak gidermişsin. Gidilmek istenen mesafe saatler değil, günlerle tayin edildiği için kimsenin aklından zamanı ölçmek geçmez, bunun için telaş etmezmiş. O zamanlar kimse varacağı yer için dertlenmezmiş açıkçası. Yolda geçen zaman da varılan yere dâhil edilir, o yol boyunca yaşananlar varılacak yerin, yapılacak işin, görülecek hesabın bir parçası sayılırmış. O yüzden de, eskiler bizden çok daha geç varsalar da uzağa, bizim kadar söylenmezmiş. Günler orda burada geçer, dağlar birbiri ardınca devrilir, insanların üzerine onlarca güneş doğup batar, ayaklar çoğu zaman gideceği yeri şaşırır da kimse dönüp arkasına bakmazmış. Aslolan yol değil, yolda geçen zamanmış çünkü."
goodbye lenin
"gelecek bizim elimizdeydi.Belirsiz ama umut verici"
zamanın farkında
"...zamanın geçişi hiçbir şey değil;bu şekilde bir zaman bir şey değil.Zaman ben hayal kurarken geçiyor,hayal içinde geçiyordu. Uyandığımda ben,yine o hayal kurmaya hazırlanan,daha iyisini,daha yükseğini,daha uzun ve süreklisini kurmaya hazırlanandım. Zaman beni değiştiremezdi ki,zaman ona ayak uyduranı değiştirir. Ben ne müddettir hayal kurduğumu bile bilmiyorum." 23.sayfa
ah muhsin ünlü!
"işte sen gülüyorsun ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar /gözlerim dönüyor sevdadan, merkezden değil/ tam beş milyon park oluyorum , mavzerler caba /defterime tartışmasız bir kuzu çiziyorum da! "
ORMANDAKİ VAAZ
kendime diyorum bazen seni buldum/ çekerken ağları sudan/ suyu bulursun öyle oldum/ sana baktım bir bulutlar, davullar/ şiirlerde gezdirdiğin çocuklar ve öğleler/ atlar için sular soğuttuğun/ orman büyük ve karanlıkmış, böcekler ateşliymiş, olsun/ güç verir bana seni aramak için uzaklaşmak/ orman yolu mutluluk veriyor’u çalarım ıslıkla/ içinden geçerken dikenlerin gövdemi dinlerim/ yaban meyvalarını burnuyla iten ceylanları bir mısrada severim/ bunda ne var ki seni bulurum/ defne yaprağı çiğniyorsundur ya da bir şey onu andıran/ bir yağmur bitiyorsa başlıyorsundur yenisine/ güzelsindir, iyisindir ve yaratılmış çamurdan.
yozgat blues
" Merhaba Yavuz bey, radyo programımıza geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi size bir soru sormak istiyorum: Aşk mı, ayrılık mı, hüzün mü? "
gelecek uzun sürer
"...Sonra haritayı açarız, gözümüzü kaparız. Böyle parmağımızı koyarız bir noktaya. Derim yürü, dünya haritasına. Sonra ben politikaya atılırım. Ama sadece ulaştırma bakanı olurum ha! Bütün ülkeyi demir yollarıyla döşerim. Sadece batıdan doğuya değil. Doğudan Karadeniz’e, Karadeniz’den Akdeniz’e uzun uzun demir yolları. Sonra her bölgede yok olmakta olan diller ve kültürlerle ilgili enstitüler kurulmuş olur. Sonra, sonra her şey değişmiş olur. Sonra… Ne çok sonra var, değil mi?"
rosetta
"senin adın rosetta, yeni bir iş buldun, normal bir yaşantın var, boşluğa düşmeyeceksin, iyi geceler"
bikur ha-tizmoret
"bilirsin belki de konçerton böyle sona erer. yani kemanlı, trompetli büyük bir bitiş değil, belki de bitiş böyledir. öylece, birdenbire. üzgün ya da mutlu değil."
frances ha
"...hem komik hem de üzücü ama bu hayat sona eriyor ve tam da orada fark edilmeden herkesin önünde duran gizemli bir dünya oluşuyor, ama kimse bunu fark etmiyor, yani dedikleri gibi etrafımızda başka bir boyut var, ama biz de onları algılama yeteneği yok. "
alice's adventures in wonderland
"imkansız şeylere inanmak mümkün değildir dedi alice. bana kalırsa sen bu konuda fazla alıştırma yapmamışın dedi kraliçe: benim bazı bazı, kahvaltıdan önce, altı tane imkansız şeye birden inandığım olmuştur."
Restless
"Şarkıcı kuşlar, sabahları ne için ötüyorlardı? Her gün yeniden yaşadıklarını farkettikleri için şarkı söylüyorlar. Seninle tanıştığım günden beri her sabah şarkı söylüyorum."
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
"bana,insan yalnızca kendisini anlayabilirmiş gibi geliyor.O da zaman zaman"
My Own Private Idaho
"ben bir yol tadımcısıyım. ömrümce yolların tadına baktım. bu yolun sonu gelmeyecek. herhalde bu yol bütün dünyayı dolaşıyor."
Vesikali yarim
“çok kıymetli bir şey bulursun. sonra bulduğuna pişman olursun. çünkü nereye koyacağını bilemezsin.”
Pickpocket
"ah jeanne, sana ulaşmam için o kadar tuhaf yollardan geçmem gerekti ki!".
Ah Güzel İstanbul
-napıcaz şimdi? + bilmiyorum. en azından hayattayız iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. bu dünyada mutlaka inanılacak birşeyler vardır.
Girl, Interrupted
"Sağlıklı bulundu. ve dünyaya geri gönderildi. Son teşhisim.: İyileşmiş bir sınır çizgisi. Bunun anlamını hala bilmiyorum. Deli miydim hiç? Belki. Belki de hayat deli. Delilik, ne parçalanmak ne de karanlık bir sır saklamak. O, genişletilmiş sen ya da ben. "
sasıfelek cıkmazı
"kadınlar zaman denen şeyi neden anlamazlar?"
Falling Down
"Geri dönülmez noktayı geçtim. Bu hangi nokta, bilir misin? Bir yolculukta, başlangıç noktasına dönmenin, bitişe devam etmekten daha uzun süreceği noktadır."
osman konuk
"insan tanıdık birini arıyor kötü kararlar verirken, sormadığın soru başına bela ,etmediğin küfür huzurlu sebzeler, orospu çocukları! (orospuları ve çocukları tenzih ederim) böyle desem kadının biri de bana küfredecek ölmemi temenni eden bir küfür. iyiniyetine yorumlayıp teşekkür ediyorum, bunu tam beşkırkta düşünüyorum beş otuzbeşte seni özlemişim, kırkbeşte nakliyeciler kooperatifinin önünde olmalıyım. burdan aşık biri olmadığım sonucu çıkarılabilir kolayca ama ben çok aşığım kendime göre. kuantum perspektifi de böyle açıklar..."
Great Expectations
"pip, iki gözüm dostum benim, yaşamak dediğin nedir ki? kaynakla birbirine tutturulmuş ayrılık halkalarından bir zincirdir, söz gelişi" joe
Le feu follet
"Kendimi öldürüyorum çünkü beni sevmediniz çünkü sizleri sevmedim. Çünkü bağlarımız çok gevşekti. Bağlarımız güçlensin diye kendimi öldürüyorum. Sizi silinmez bir lekeyle baş başa bırakıyorum."
Bes sehir
”..Bu tabancayla böyle her sabah… Hani sabah oluyo ya, güneş falan… Böyle, bunu çeviriyorum. Sonra ağzıma sokup sıkıyorum…Yok, korkma. Şimdi sıkmam. Aslında çok mermim var benim ama bi tane koyuyorum. Çünkü sen varsın.”
kose
"...Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı " | "Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu Bulutlar geldi altında durduk!" Sezai Karakoç
kambur
"Elimi bırakma! Seni kaybedecekmişim gibi bir his var içimde."
baharda yine geliriz
”...Bir kitap yazmak istediğimi söylemiştim. “İçinde öyle bir cümle olsun istiyorum ki, kitabı okuyan biri o cümleye geldiğinde kitabı birden kapatıp sımsıkı göğsüne bastırsın.” Ağzından salyalar akan bütün yazar müsveddeleri gibi ben de okuyucu olarak bir kadını, onu düşlüyordum işte! “Güzel bir kitap okumak ve ömrümün geri kalanını o kitabı okuduğum yerde geçirmek istiyorum,” demişti o. Sonra da bana dönüp sormuştu: “İnsan güzel bir kitap okuduğu yerden nasıl ayrılabilir?”
What Dreams May Come
“rüyalar zamana bağlı değildir doktor,zaman etkili değildir” "Zaman artık kolumdaki saatte değil, zaman burada yok bile ve her nereye gittiyse, bu ona olan ihtiyacımı azaltmayacak."
God Bless America
“Kimse bir şeyden konuşmuyor artk Sadece TV'de gördükleri,radyoda duydukları veya internete seyrettiklerini geri kusuyorlar”
Hiroshima mon amour
"Tıpkı aşkta olduğu gibi bir sanı beliriyor insanın içinde, hiç unutamayacağı sanısı, ben de hiç unutamayacağım sanmıştım, Hiroşima'yı bu yüzden… Bir kaç yıl içinde, seni unuttuğum zaman, bu çeşit başka hikayeler geçince başımdan, aşkın unutuluşu olarak anacağım seni. Unutmanın korkunçluğu olarak düşüneceğim bu hikayeyi."
Le locataire
'bir kişi hangi noktada olduğunu sandığı kişi olmayı bırakır? diyelim kolumu kestin. şöyle derim: "ben ve kolum." öteki kolumu da kestin. şöyle derim: "ben ve iki kolum." diyelim... midemi söküp çıkardın, böbreklerimi, diyelim ki mümkün bu. şöyle derim: "ben ve iç organlarım." anlıyor musun? ve şimdi de, kafamı kestin. "ben ve kafam" mı derim yoksa "ben ve vücudum" mu? kafamın kendine ben demeye ne hakkı var?'
kahvaltıdaki risk
"bir tuzluk kan kaybedebilir mi? tuz kaybeder. ama bir de kanamaya başlarsa başka hiçbir şey o kadar kanayamaz. kahvaltıdasın, tuzluk beyaz peynire doğru kanamaya başlıyor. kan masaya yayılıyor." - tuzluğu uzatır mısın - uzatırım ama kanıyor - olsun sen uzat.Osman Konuk. p.s.Reha yünlüel'in still-life fotoğrafı üzerine.
Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu
"Hayalinin ve hayatının yarattığı bütün bu gölgelerin peşine düşmüş durumdasın." "Gün içinde karşıma çıkan olayların birbirlerini izleyişinde dünyanın benden yana niyetlerini çözmeye çalışıyorum ve nesnelerde gizlenen karanlık imaların ağırlığını sözcüklere dökecek bir sözlük olmadığını bilerek el yordamıyla ilerliyorum."
Ah muhsin ünlü!
"ama yine de sırf sen sürdürebil diye ayın alnında melekçe/ ve şüpheye düşmeden kelebek besleyebilsin diye bir padişah açıkça/ benim alıp kını öte yana geçmem gerektir, içinden memleketi çekeyim diye/ hem düşünsene; bu bizi nasıl imparatorlaştırır!/ yoo, hayır! omzunu açma. omzun ideoloji taşır."
Harold and Maude
"...ben yaşamadım,bir kaç kez öldüm" "dünyadaki üzüntülerin çoğu farklı oldukları halde kendilerine sıradanmış gibi davranılmasına izin veren insanlardan kaynaklanıyor"
kes
"...doğan uysallaştırılamaz. ona hizmet edersin, hiç kimse umurunda değildir. buna aldırmaz. onu muhteşem yapan da, bu... biliyor musunuz efendim bence lütfedip kendisini izlememe izin veriyor."
Dare mo shiranai
"Ben sadece... Büyüyorum Yalnızca. Gece gökyüzüne baktığımda yıldızların parladığını görüyorum. Eriyen kalbime doğru. Uçabiliyordum Melekler arkama son bir kez bakmam için bana bir şans verecekler mi? Kalbime bir damla gibi düşmek ister misin? Yaklaşan kış rüzgârları dalgaları tokatlıyor. Beni karanlığa çağırıyorlar. Gözlerim bir buz kadar donuk Büyüyorum Kötü kokulu sert bir mücevher gibi herkesten uzak bir nehir gibi"
Ruh halimin güvercin tedirginliği
"Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce." Hrant
charlie brown
"sanırım mutlu olmaya korkuyorum.. Çünkü ne zaman çok mutlu olsam, bir şeyler hep ters gidiyor."
çavdar tarlasında çocuklar
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın.Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.” “Her neyse,hep,büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk,başka kimse yok ortalıkta-yetişkin hiç kimse,yani-benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum.Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken,ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum.Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim.Biliyorum,bu çılgın bir şey.”
Beasts of the Southern Wild
"nehir boyunca bir gemiyi gözden kaybolana kadar ayakta durup izledim. İşte gitti ve biz buna ağladık.Ama o gitmedi. Aynı beni bıraktığı gibi gerçekti. Ve bir yerlerde diğerleri şöyle bağırıyorlardı. İşte geliyorlar ve işte buna ölüm diyoruz." "her şey gözlerimin arkasına sessizce gittiğinde, beni oluşturan her şeyin görünmez parçalara ayrılıp ortalıkta uçuşmasını izledim. Çok sert bakınca daha uzaklara gitti.Ama her şey sessizleşince,onların hemen önümde olduklarını görüyorum.Çok kocaman bir evrenin minicik bir parçası olduğumu anlıyorum.Ve bu işleri yoluna sokuyor."
identity
"dün merdivenlerden çıkarken orda olmayan bir adamla karşılaştım. bugün de orda değildi, keşke dedim keşke gitse."
coskuyla olmek
"Dünya , üzerinde sürülen bir hayat ya da sürülmüş olanın izinden gitme serencamıydı.Gidilen yol ve sürülmüş yer ne kadar belli ise talibi o kadar çok ama gerçek talibi ve tozutulup bozulmuş izi bulup yeni izi meydana getirecek olan da o kadar azdı.Bilinen yol bilinen yere çıkarmıyordu.Bilinen yola girmek aslında herhangi bir yolu ve keşfi önemsememekti.Bilinen yol,yola bile çıkmamak evde oturmaktı." (sf:48) "“Beklemek, bir şeyin yoluna ve haline girmesini beklemek, beklerken olacak olanın olması için gereken her türlü başka hale geçişlere, kalışlara tahammül etmek ne zor şeydi. Başı da, ortayı da, sonu da bilip beklemek ne tahammülü güç şeydi. Tanrı’nın da yaptığı bu muydu? Baş, orta, son belli, helak kaçınılmaz, ancak önemli olan o zamanı geçirmek, o zamandan geçmek. Ve geldiğinde gelmemiş gibi, bilmemiş gibi, yaşamamış gibi gelmek, rüyayı görüp uyanmak ve ‘Neyse rüyaymış,’ demek ve aynı yerden uyumaya devam etmek."(sf:50)
cocuklugun Soguk Geceleri
"pazar günleri şimdilerde sokak aralarından geçerken gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaşmişsa...odaların içinde asılmış çamaşırlar görürsem ,bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanlarin sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek isterim hep." "Ölüm düşüncesi izliyor beni. Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur, yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı. "
harvie krumpet
"Güneş ışıkları yüzüne vurduğunda, uzun zamandan beridir ilk kez gülümsedi ve görünmez otobüsü bekledi. Asla gelmeyeceğini biliyordu. Ama... umursamadı. Olgu 1034: Hayat sigara gibidir. Dibine kadar için." "...herkes oturup ölümü beklerken zaman çiseliyordu..."
Vertigo
"tek başına amaçsız dolaşabilirsin, ama iki kişi mutlaka bir yere gidiyordur."
bes vakit
"...uyan çocuk uyan artık, çekeceksin elbet zorluk, kaç aydır evde kaldın, sazdan düdük yapıp çaldın... Şırıldayan pınarlar, Niye hüzünle ağlar?"
Moonrise Kingdom
"Şimdi dinleyin beni. Sizi sevmiyorum. Siz de beni sevmiyorsunuz. O zaman yok olmamıza neden izin vermiyorsunuz?"
anayurt oteli
“Adım Zebercet, oysa ben sizinkini bilmiyorum. Gecikmeli Ankara treniyle geldiniz üç gün önce. Kaydınızı yapamadım, adınızı söylemediniz. Döneceğinizi biliyorum gittiğiniz köyden, Hacırahmanlı’dan. ‘Bir haftaya kadar dönerim.’ dediniz.” -- “ipi boynuna geçirdi; düzeltti.tam o sırada dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. neydi bu? kulakları mı uğulduyordu? yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? yüzünü buruşturdu. sağdı daha, her şey elindeydi. ipi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.”
Dava
"ama beylerden birinin eli k.'nın gırtlağına sarılırken, öteki bıçağı yüreğine sapladı ve iki kez çevirdi. k. kaymakta olan gözleriyle yüzünün hemen yakınında beylerin yanak yanağa dayanmış olarak kararı izleyişlerini de gördü. 'bir köpek gibi' dedi, sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı."
La Strada
-Neden yakında öleceğini söyledin bana? +Ölüm hep kafamda.Sanki işimmiş gibi Bana olur böyle şeyler. Birgün boynumu kıracağım ve kimse benim için ağlamayacak. "ben kalmazsam seninle kim kalacak?"
Arizona Dream
''Kim sonsuza dek yaşamak ister ki; ben otuzbeşimde ölmek isterim.'' "Bazen ne yaptığınızı bilmek ve her şeyin anlamsız olduğunu anlamak için bir ağaca çarpmanız gerekir."
les choristes
"pépinot inandığı şeyde haklıydı. mathieu'nun kovulduğu gün cumartesiydi..."
Un homme qui dort
"Yine böyle bir günde biraz daha geç, biraz daha erken saatte hiç şaşırmadan, bir şeylerin yanlış olduğunu, nasıl yaşayacağını bilmediğini ve asla bilemeyeceğini fark ediyorsun... Bir şey kırıldı. Bu zamana kadar sana güç verdiğini düşündüğün his: varlığının hissi, dünyaya ait ya da dünyada bulunduğun izlenimi artık senden uzaklaşıyor, artık yok. Geçmişin, bugünün ve geleceğin birbirine karışıyor..."
vavien
"...yav dedim doktor hiç mi umut yok dedim yaa. yok dedi. celal benim ordan bi yürüşüyüm var. altı saat. altı saat hem yürüdüm hem ağladım. sonra bi gün kalktım, baktım içim taze.. bi ferah. açtım pencereleri, bi çay demledim. gelecek.. o günler de gelecek.."
Scaphandre et Le Papillon
' Bugün artık bütün varlığımın küçük ıskalamalardan oluştuğunu hissediyorum. Sevmeyi bilemediğim kadınlar, hissedemediğim fırsatlar , kaçıp gitmesine izin verdiğim mutluluk anları, sonucunu önceden bildiğim ama kazananı seçemediğim bir yarış. Kör yada sağır mıyım ya da gerçek doğamı bulmam için bir felaketin ışığı mı gerekiyordu?.''
sevmek zamanı
"Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle..ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım..İkinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet degismezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu..Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı."
aylak adam
".. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu ; asık yüzleri , kayıtsızlıkları , sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar , eritiyorlar..’ saatine baktı : dört buçuğa beş vardı.. ‘eve gitsem okusam..’ durağa yürüdü.. ‘bunları kurtarmanın yolunu biliyorum.. kocaman sinemalar yapmalı.. bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara.. iyi bir film görsünler.. sokağa hep birden çıksınlar..’ kafasından geçene güldü.. duraktakiler dönüp baktılar.. kadının biri kaşlarını çattı.. sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu.. ‘ne adamlar be.. güldüysem güldüm , size ne..’ duramadı orada , yürüdü.. eve gitmeyecek.. içindeki ‘sinemadan çıkmış kişi’yi öldürdüler.. sağ kalan sıkıntılı , kızgın.. hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek.. kim demiş.."
los lunes al sol
-8000 pesetas ne kadardır? -euro olarak mı? -hayır pesetas olarak... -8000? -hayır, benim için etik olarak çok daha fazla."
Eagle vs. Shark
jarrod: i'm a loser. lily: doesn't matter.
Paris, Texas
"...Ve adam ilk kez,evden uzaklarda olmayı diledi.Kimsenin onu tanımadığı uçsuz bucaksız topraklarda kaybolmayı diledi.Lisa'nın ya da sokakların,olmadığı bir yerde.Adını bilmeden böyle bir yer hayal etti.Ve uyandığında,yatağı yanıyordu.Yatağının çarşaflarını yakan mavi alevler vardı.Ve alevlerin arasından,sevdiği iki insana doğru koştu.Ama gitmişlerdi.Kolları yanıyordu.Kendini dışarı attı.Ve ıslak yerde yuvarlandı.Sonra koştu.Dönüp yangına hiç bakmadı.Sadece koştu.Güneş doğana kadar koştu.Ve daha fazla koşamadı.Güneş battığında,tekrar koştu.Ta ki insanlardan,hiçbir iz kalmayana kadar..."
biutiful
"Bu hayat sana karşılıksız verilmiş bir hediye. Zamanı gelince, yine karşılıksız geri vermen gereken." ""baba, baykuşlar öldüğünde tüy yumağı kustuklarını biliyor muydun?"
incendies
"Hikayeniz siz doğduğunuzda başlamış olsaydı korku dolu olurdu, babanız doğduğunda başlasaydı büyük bir aşkla dolu olurdu ama bence hikayeniz öfkeyi unutmak üzere verilmiş bir sözle başlıyor."
A Serious Man
“...Canını sıkan şu sorular Larry, belki de diş ağrısı gibidir. Bir süre hissedersin, sonra uçup gider.”
mary and max
"...Dr Bernard Hazelhof,eğer bir ıssız adaya düşseymişim ancak o zaman kendi arkadaş çevreme alışabileceğimi söylemişti yalnızca ben ve hindistan cevizleri.Dediğine göre kendimi ve kendi detaylarımızı seçemeyeceğimizi kabullenmem gerekiyormuş,hem de her şeyimle.Onlar bizim birer parçamız ve onlarla yaşamak zorundayız.Neyse ki arkadaşlarımızı seçebiliyoruz...ve seni seçmekten çok mutluyum..."
Der Himmel über Berlin
"çocuk, çocukken kollarını sallayarak yürürdü derenin ırmak olmasını isterdi… irmağın da sel… ve şu birikintinin de deniz olmasını çocuk çocukken… çocuk olduğunu bilmezdi her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi "çocuk çocukken… hiçbir şey hakkında fikri yoktu alışkanlıkları yoktu bağdaş kurup otururdu sonra koşmaya başlardı saçının bir tutamı hiç yatmazdı ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…" "çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti. neden ben benim de sen değilim, neden buradayım da orda değilim. zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor. güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı? gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?
Savrseni krug/kusursuz çember
Ne yapıyorsun oğlum?Anne düşlüyorum.Şarkı söylediğimi düşlüyorum. Sen bana soruyorsun:Ne yapıyorsun oğlum?Düşündeki şarkı ne söylüyor?Anne, bir zamanlar bir evim vardı diyor şarkı.Şimdi yok, Anne.Söylediği şu: Bir keresinde sesim ve dilim vardı.Şimdi, ne sesim kaldı, ne de dilim.Kaybettiğim sesimle,Kaybettiğim dilimde, Kaybettiğim ev hakkında Bir şarkı söylüyorum Anne.
hayat var
"Diyorum sana... Sen bana çekmişsin. Bak hastalığımız bile aynı. Nefes alamıyoruz."
Nói albinói
-ya evlenin ya da evlenmeyin; ya da her ikisi için de pişman olun. dünyanın aptallığına kahkahayla gülün, pişman olun. onun için ağlayın ve yine pişman olun. dünyanın aptallığına kahkahayla gülün ya da onun için ağlayın; her ikisi için de pişman olun. dünyanın aptallığına kahkahayla gülün ya da onun için ağlayın; her ikisi için de pişman olun. kendinizi asın ve pişman olun. kendinizi asmayın, onun için de pişman olun. kendinizi asın ya da asmayın, ikisi için de pişman olun. ister asın ister asmayın, her ikisi için de pişman olun. işte, sevgili dostlarım, tüm insan bilgeliğinin özü. noi: neydi bu? - bir kitabın birkaç bölümü, kierkegaard (mezarlık).bir geri zekalıya yakışan bir isim.
Det sjunde inseglet
"Bu benim elim. Hareket ettirebiliyorum. Kanım damarlarımda akıyor. Güneş tepemizde parlıyor. Ve ben, Antonius Block… Ölüm’le satranç oynuyorum!"
Korkuyu Beklerken
“...Ben ucuz bir romandım.Hayır,kötü bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardı:Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti.Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düsünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi. (Bu sözleri başkalarıyla paylaşmaya razıydım. Baska çarem yoktu.) Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. (Olumlu durumları aklıma getirmeye cesaretim yoktu.) Sonra yavaş yavaş, adım adım doğrulurdum.”sayfa,66
Bir Gökyüzü Nasıl Gelişir?
"...bak,bazen kalbimiz gibi ruhumuz da elimizdedir,bazen de ruhumuz gibi kalbimiz de evsiz,bunlar yaşadığımızdandır,daha ötesini bilemeyiz,fakat sen bak,bakmak gökyüzünü geliştirir..."Haydar ERGÜLEN/İTİBAR,sayfa 5
Genç Werther'in Acıları
“eğer insanlar zihinlerinde hep geçmiş acıları canlandırmasalar (fakat niye böyledirler, tanrı bilir), evet hallerinden memnun olacaklarına, geçmişin hesabına sürekli sıkıntılarını tazelemeseler, kuşkusuz şimdiki gibi acı duymazlardı.”
yeraltı
"ben neden böyleydim acaba?değerli olanın farkına vardıkça neden bataklığıma daha çok gömülüyordum?"
gölgesizler
-Onlar da Güvercin gibi kaybolmuşlardır. Güvercin gibi. +Düşünmeden konuşma. Kaybolması için var olması lazım bir insanın. Belki Asker Hamdi diye biri hiç olmadı. Belki sen bile yoksun. Kaybolmaktan zevk alır gibi sırıtma öyle.
tehlikeli oyunlar
"...Peki Hüsamettin Albayım.İşte bu ahşap evimde,bir gece içinde olsa,seni barındırıyorum;bir işe yaradığımı hissediyorum.Son zamanlarda neye yaradığımı pek bilemiyorum da.Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm sabah kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım ? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum. "sayfa 23
naked
“Sıkıldım mı? Hayır hiç de sıkılmadım. Ben hiç sıkılmam. Herkesin derdi bu, herkes sıkılıyor. Doğa size açıklandı ve sıkıldınız, yaşayan beden açıklandı ve sıkıldınız, evren size açıklandı ve siz bundan da sıkıldınız. Şimdi yalnızca ucuz heyecanlar istiyorsunuz; bunlardan bol bol istiyorsunuz. Ve yeni oldukları sürece ne kadar adi, saçma oldukları fark etmiyor. Hakkımda ne söylersen söyle ama ben hiç de sıkılmıyorum.”
hayali yerler sozlugu
"...ziyaretçiler hiçbiryer'e girdikten sonra,ülke halkının Yukarısı dediği kendi dünyalarında unutulurlar;sanki orada hiç yaşamamış gibidirler ve Hiçbiryer sakinleri hariç,herkes için görülmez ve duyulmaz hale gelirler.Ne var ki Hiçbiryer'in binalarının duvarları geçmişin anılarını korur,böylece ülkeyi keşfeden ziyaretçiler birden geçmiş günlerde yapılmış korkunç şeylerin acı veren imgeleriyle sarsılır..."Hiçbiryer ülkesi,sayfa 346
yeraltından notlar
“İki kere iki dört çekilmez bir şey. İki kere iki dört, bana sorarsanız, bir küstahlıktır. İki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da, iki kere ikinin beş etmesidir”
bir süre yere paralel gittikten sonra
"bir sey sunulmustu bana, bir hediye, bir meyve. ama ben o meyveden tadamadim, gok erik gibi kaldi avucumda dunya. simdi ben uykusuzum, yalinayagim, kendimle mesgulum. kapimin onunde bos peynir tenekeleri, yagmur suyu biriktiriyorum. kendi kendime, 'sanatci tecrube edinemeyen insandir', diyorum, bu dunyada hicbir tecrubesi olmayan insandir ama sen simdi karala bunun ustunu, yirt sen bunu, olmadi cunku, olmadi iste. nafile."
Yabancı
"...böylece uyku saatleriyle,anılarla,o bildiğim öyküyü okumakla ve sonunda,ışıklı gölgenin birbirini kovalamasıyla günler geçti.İnsan,cezaevinde zaman kavramını yitirir diye bir yerde okumuştum.Ama bunun benim için pek bir anlamı yoktu.Günlerin aynı zamanda hem uzun hem kısa olabileceğini anlayamamıştım.Bu günlerin yaşanması uzun sürüyordu,kuşkusuz,ama öylesine gevşemişlerdi kisonunda birbirinin içine taşıyor ve orada adlarını yitiriyorlardı.Benim için anlamı olan yalnız dün ve yarın sözcükleriydi." 77
Fa yeung nin wa
"Tozlu bir pencere camından bakar gibi. Kaybolup giden o yılları hatırlıyor. Geçmiş, görebildiği ama dokunamadığı bir şey. Ve gördüğü her şey bulanık ve belirsiz."
Ta'm e guilass
"..Hayatı Allah’ın verdiğine ve uygun gördüğünde onu alacağına inanıyorsun. Fakat insanın devam edemeyeceği bir an gelir... tükenmiştir ve harekete geçmek için Allah’ı bekleyemez. O yüzden kendisi, harekete geçmeye karar verir. O an, “intihar”ın adlandırıldığı zamandır. O zaman "intihar" sözcüğünün, sadece sözlüklere konulsun diye bulunmadığını kavrarsın. O eylemsel bir uygulama olmak zorundadır. işte o an uygulama vaktidir. İnsan uygulaması üzerinde bir karara varmalıdır kendimi bu hayattan kurtarmaya karar verdim..."
sinek ısırıklarının müellifi
"...Uzak dostum! diye sesleniyordu Cemil'e,anlamı tam kaşısına alarak.Çünkü aşk başta anlam olmak üzere pek çok şeyi karşısına alır, huzuru örneğin, kararlılığı ve dengeyi. Kendi kendine sözler verirsin. Boşunadır." s.28 // "...Dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir. Açıklama yaparsınız, neden gösterirsiniz, makul gerekçeler sunarsınız, sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorsunuz, kendi dilinizi değil. Birilerine açıklama borçluysanız borcunuzu daima kendi dilinizi harcayarak ödersiniz." s.27
Dead Man Walking
"Öldürmek yanlış bir şey, kim yaparsa yapsın. İster ben olayım, ister siz, ister devletiniz."
Bir Zamanlar Anadolu'da
Doktor:-Yağmur yağıyor, yağsın. Yüzyıllardır yağıyor ne fark eder? Fakat bundan sadece 100 yıl sonra bile Arap, ne sen ne ben ne savcı ne komiser.. ...Yani şairin dediği gibi : "gene yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak yorgun ruhumu karanlık ve soğuk kuşatacak" Arap:-şimdi sıkılırsın edersin de, bir gün gelir belki burada yaşadığın şeyler hoşuna bile gidebilir. Çoluk çocuk sahibi olunca anlatacak bir hikâyen olur fena mı? Bir zamanlar Anadolu’da dersin, ücra bir yerde görev yaparken işte böyle böyle bir gece yaşamıştık dersin. Anlatırsın yani ne bileyim. Masal gibi.
YUME
-Burada hiç ışık yok! + Evet, çünkü ışığa gerek yok! - Ama gece çok karanlık olur. +Evet, zaten öyle olması gerekir. Gecem aydınlansın istemem, çünkü o zaman yıldızları göremem
KAMBUR
"Kaybolma isteğim kaybolduktan sonra,itiraf etmeliyim ki başka birkaç isteğim daha oldu.Ama bunlara hiç yanaşmadım;elde etmek için uğraşmadım.Hala isteyebildiğim bir şeylerin bulunması içimde böyle şeyler saklayabilmem,hoşuma gidiyordu.İstesem elde ederdim,deme şansım da var. Ve ben,beğendiği şeylere el atmayan,hemen o yığınlardan birine katmaya çalışmayan insanları erdemli bulurum.Başka çarem de yoktur."sayfa 13
Puslu Kıtalar Atlası
"rendekar doğru mu söylüyor ? 'düşünüyorum öyleyse varım' oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. düşünen bir adamı düşlüyorum. düşündüğümü bildiğim için ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum."
Certified Copy
Her şey değişir, söz vermek bunu durduramaz. Kimse bir ağaçtan, bahar bitince çiçeklerini korumasını bekleyemez. Çünkü sonunda çiçekler meyveye dönüşür. Ve sonra... sonra ağaç meyvesini kaybeder. Ya sonra? Sonra yapraksız bir bahçe. Yapraksız bir bahçe mi? Farsça bir şiir. Yapraksız bir bahçe. Güzel olmadığını söylemeye kim cesaret edebilir?
güneşin oğlu
-kibir işte be adam. her şeyin en iyisini kendinin bildiğini düşünürsün. her zaman kazanacağından eminsindir. başka insanların hayatlarının senin için bir önemi yoktur. onlar sen varsın diye vardırlar. sen daha iyi yaşa diye. hatta bazen seni o kadar rahatsız ederler ki bunların sayısı ne kadar az olursa o kadar iyi dersin kendi kendine. bu yüzden de hastalıklı bir meydan okuma içinde oradan oraya saldırır durursun. ve bu uğurda yalan söylersin. ve bu yalan bazen o kadar büyür ki kendine bile inanırsın. ve zamanla kendini kandırman imkansız hale gelir. işte o zaman bi tane daha kendine ihtiyaç duyarsın. senin gibi olmayan ikinci bi sana.”Nevzat Trabzon
Zargana
"İntihar etmeyi düşünen ve birazdan gerçekleştireceğini bilen her insanda olması gereken heyecanın kırıntısı bile yoktu içinde. Çünkü o bir intihar bağımlısıydı ve bu iş onun için önemli değildi. Kendini öldürmesi için, dünya üzerinde ve kısacık hayatında yüzlerce neden vardı. O da her gün bunlardan birini alıp boynuna bağlayabilir ve kendini ilk gördüğü su birikintisine bırakabilirdi."
Suskunlar
"...mükemmellikle güzellik aynı şey değildir.Davut susuyordu.İbrahim Dede konuşmasına devam etti:Çirkin bir şeyi güzel yapmak mümkündür ama mükemmel bir şeyi güzel kılmak daha zahmetli bir iştir." (s. 157)
Kosmos
Güzeller güzeli; yüreğim şimdi bak, parmaklarımdan damlayacak. Şimdi bak, içimin oynaması benden rüzgar çıkaracak. Sen, sen, senin adın var mı?
Micmacs A Tire Larigot
Aeschylus kafasına bir kaplumbağa düştüğü için öldü. Jean-Baptiste Lully, ritm tutarken kangren oldu. Barbarossa zırhını çıkarmayı unuttuğu için, nehirden geçerken boğuldu. Ve bende tam bana yakışacak şekilde, korkudan öleceğim.
Groundhog Day
''Peki ya yarın diye bir şey yoksa? , bugün yoktu mesela.''
À bout de souffle
"konuştuğumuz zaman, ben kendimden söz ediyordum, sen de kendinden. aptalım ben. Halbuki sen benden ben de senden söz etmeliydik."
Lord of the Flies
"Söylemek istediğim şey şu: Eğer kurtulamazsak, burada uzun bir süre daha yaşamamız gerekecek! Belki hayatımızın sonuna kadar burada olacağız! Eğer, yaşlanana kadar buraya mahkum olacaksak, çocuk gibi davranmaya devam edemeyiz."
A Ay
Birdenbire! Her şey pespayeleşti Birdenbire pespayeleşti. Birdenbire.Pespayeleşmişti. Kumsaldaki gezintiden bu yana. Daha önceki gibi değil. Eller, kendi şekillerinde taşlaştı. Ay çürüdü.Ve kalan her şey...tek bir çizginin üzerine çekildi.Tüm nesneler. O... o kaldı Sadece o Büyüyen korku kaldı.
stranger than paradise
"yeni bir yere geliyorsun ve bakıyorsun ki her şey aynı."
In Bruges
"Uyanık olduğumu biliyorum ama rüyadaymışım gibi hissediyorum."
Before The Rain
"Ölümün gölgeli vadisinde yürümeme rağmen hiç bir şeytandan korkmuyorum, çünkü sen benimlesin."
The Life Of David Gale
"bütün hayatımızı ölümü durdurmaya çalışarak geçiriyoruz. Yemek yiyerek, icat ederek, severek ,dua ederek, savaşarak,öldürerek. Ama ölüm hakkında gerçekten ne biliyoruz ki? Sadece hiç kimsenin geri gelmediğini. Ama hayatta öyle bir nokta geliyor ki o an... zihin bütün arzuları ve tutkuları yeniyor. Alışkanlıklar hayallerden ağır basıyor. Ve kayıplar... Belki de ölüm bir armağandır. Bunu düşün.
ogullar ve rencide ruhlar
"Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. en akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. aslında hiç bir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir."
Eternal Sunshine of the Spotless Mind
Bazı sayfalar yırtılmış.Böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum.İki yıldır ilk kez bir şey yazıyorum.Kumu fazla abartıyorlar. Altı üstü küçücük taşlar işte.Keşke biriyle tanışsam. Bunun olma şansı çok düşük.Tanımadığım bir kadınla göz kontağına giremediğim düşünülürse. Belki de tekrar Naomi'yle çıkmaya başlamalıyım.Tatlı biriydi. Tatlı iyidir.Beni seviyordu.Neden bana azıcık ilgi gösteren her kadına aşık oluyorum?
Mr.Nobody
Hayatta, her şeyin tükenmiş gibi göründüğü bir an gelir.Tercihler yapılır.Sadece sürdürebilirim.Kendimi, avucumun içi gibi bilirim.Her tepkimi önceden görebilirim.Hayatım, hava yastıkları ve emniyet kemerleri arasında, beton kalıp içinde.Bu noktaya ulaşmak için her şeyi yaptım ve şimdi buradayım.Lanet, bunalmış durumdayım.En kötüsü de, hala yaşadığımı bilmek.
gizliajans
"Ve ben artık mutsuz bir adamım.Günler,haftalar,aylar akıp giderken,ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum.Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum.Umut etmiyorum,kızmıyorum,üzülmüyorum. Sadece hatırlıyorum..."
masumiyet
"bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır’a geldik diyo..kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim?..o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte"
wristcutters a love story
Cenazemde ağlamış olmalı.Bunu övünmek için söylemiyorum ama ağladığından eminim.Bazen, kendini çok yakın hissettiği bir erkeğe benden bahsettiğini hayal ediyorum.Onu bir daha hiç göremeyeceğini biliyorsun, değil mi?Ona erimiş çikolatalı gofret gibi büzülmüş,kanı çekilmiş cesedimi...nasıl mezara indirdiklerini anlatıyor.Ona aslında nasıl da hiç şansımız olmadığını söylüyor...
mary and max
"izmaritler çok kötüdür. çünkü denizi kirletirler ve balıklar onları çekip nikotin bağımlısı olur. şaka yapıyorum. çünkü gayet tabii sigaraların suyun altında yanması mümkün değildir. ayrıca balıkların çakmakları koyacak bir cepleri yoktur."Max
Sleepers
" - Güvercinleri sevdiğini bilmiyordum. - Konuşmayan her şeyi severim." ” Hala ışıklar açık mı uyuyorsun “
fight club
tyler diyor ki, ben henüz dibe vurmaya yaklaşmamışım bile. ve eğer sonuna kadar düşmezsem, kurtarılmam olanaksızmış. isa çarmıha gerilerek yapmış bunu. sadece para, mülkiyet ve bilgiden vazgeçmen yeterli değil, diyor tyler. bu bir hafta sonu tatili değil. kendini geliştirmeye sırt çevirmeli ve felakete doğru koşmalısın.
vincent
“ne mahkumsun ne de yarı ölü” dedi annesi “oynadığın bu oyunlar... kafanda hepsi! sen vincent price değil, vincent malloy'sun. işkence altında değilsin, sadece küçük bir çocuksun. yedi yaşındasın ve benim oğlumsun, dışarı çıkmanı ve biraz eğlenmeni istiyorum!”
muhsin bey
çiçekler ölmüş.. hepsi .. eskiden bir yer ayarlardın güneşi iyiyse yerini de sevdiyse ne biçim açardı şimdi güneş aynı, ışık aynı, yer aynı ...suni gübre istiyorlar bir iki gr potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra ... ölüyorlar
Skhizein
-böylece biraz daha az,biraz daha fazla..bilinmesi gereken nokta nedir.kaç santimetre? şuan emin olduğum tek şey durduğum yer artık sıkıntı vermiyor,artık değil.
canım kardeşim
kahraman: bana bak, sana bir şey söyliyim mi? -söyle - kimseye söylemek yok ama! - iyi ya söylemem. - yemin et bakiyim.-valla billa söylemem. -:ben ölücekmişim. - ne var oğlum bunda yemin ettiricek?- hiiiiç..ama abimle halit abim "duydun mu?" diye bağırdılar akşam bana. ben de korkudan "duymadım" dedim. -sen sahiden ölürsen bilyalar nolucak? - ne biliyim ben. - bana versene?- iyi ya, ölünce abimden alırsın.- yaşa ulan!
shawshank redemption
"sevgili dostlarım, dışarının bu kadar hızlı büyüdüğüne inanamadım. çocukken bir keresinde araba görmüştüm... fakat şimdi her yerdeler. dünya büyük lanet bir acele içinde. şartlı tahliye komisyonu beni bu yarım eve soktu adı "biracı"... ve bir iş; alışveriş mağazasında yiyecekleri poşetliyorum. zor bir iş ve ben dayanmaya çalışıyorum fakat çoğu kez ellerim acıyor. mağaza müdürünün beni pek fazla sevdiğini sanmıyorum. bazen işten sonra, parka gidip kuşları besliyorum. ve jake'in (brooks'un hapishanede besleyip sonra özgür bıraktığı kuş) birden çıkıp bana merhaba diyeceğini düşünmeye başlıyorum. fakat bu hiç olmuyor. umarım, her neredeyse, iyidir ve yeni arkadaşları vardır. geceleri uyumakta zorlanıyorum. kötü rüyalar görüyorum yere düşüyormuşum gibi. korkarak uyanıyorum. bazen nerede olduğumu hatırlamak biraz zamanımı alıyor. belki bir silah alıp mağazayı soymalıyım ki beni evime geri yollasınlar. oradayken müdürü vurmalıydım. bir çeşit ikramiye gibi. sanırım artık bu tür saçmalıklar için çok yaşlıyım. burayı sevmiyorum. her zaman korkmaktan yoruldum. kalmamaya karar verdim. sanırım benim gibi yaşlı bir hırsız için fazla üzülmezler. not: heywood'a söyle, boğazına bıçak dayadığım için üzgünüm. hiç kuvvetim kalmadı. brooks."
Uçurtmayı Vurmasınlar
“Barışı tanıdığım yerde ne bulutlar vardı, ne de başı gökte bir çınar. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış ! Ama bunu bilmezdi anası ! Babasının sevdiği bir şarkıcının adıymış. Yalnızca bu yüzden konmuş adı.”