20.06.2011

 
 
 
Ne alaka demeyin ama ben Ajda Pekkan'ı hiç mi hiç sevmem.Hatta belki de bu ülkede onu sevmeyen tek kişi
bile olabilirim.Tıpkı Türk işi şeytan filminden korkan tek insan olduğum gibi :]
Mesela Burger Kingteki sufleyi seven tek insan da ben olabilirim.
Ciddi şüphlerim var bu konuda.
Sıcak kek üzerinde dondurma ve evet kime tavsiye ettiysem seven çıkmadı benden başka.
Aslında bu acayiplikler listesi uzayabilir de.ama benim anlatmak istediklerim bunlar değildi.
Geçen cumartesi Cihangirdeydim.Off bu arada cümle çok fiyakalı oldu.:)
Hani şu entel,insanların ve bi takım ünlülerin uğrak yeri olan kafelerden birinde vakit geçirme şansım oldu.
Birbirine karışan sohbetler arasında epeyce etrafı gözlemleme fırsatım da.
Çok garip geldi bana en başta.Yani yol kenarı ve ne biliyim öyle manzaralı falan bi yerde olmamasına rağmen tıklım tıklım masaları görmek.Ve böylesi mütevazi ortamda bi takım ünlülerle karşılaşmak.Sanırım onları cezbeden ortamın sadeliği ve rahatlığı.Ve Çay! Çayları çok ama çok güzel :)
Az daha unutuyodum.İki masa ötemizde Mazhar Alanson vardı.Hemen yanıbaşımızda tvnetteki Kadın spikerlerden bi tanesi ve yan masada Sermet Yeşil.:)
Biraz daha şanslı olabilseydim Tarık hocam'ı da görebilecektim.
Sonraa izlediklerime geçelim.Haftaya yine epeyce film sığdırabildim.
sırasıyla: "Bekleme Odası","Fried Green Tomatoes", "Black Cat,White Cat","Kara Köpekler Havlarken","Six Shooter",
"La Haine".Ve Gökhan'dan yeni aldığım filmler içinden de "Sonbahar","Süt" "Before The Rain" ,"Kader" ve en sonunda Beş Vakit'i izlemiş bulunmaktayım.
Hepsini ayrı ayrı anlatmaya benim kelimlerim yetmez sanırım.
Ama özellikle Sonbahar,Before the Rain,Kara Köpekler Havlarken,Kader ve Beş vakit beni benden alan filmlerdi.

Hiç yorum yok: